''You are only as free as your mind lets you be''
Philip Anselmo

31 Mayıs 2010 Pazartesi

Peyniriz biz!

şu şıralar msn kişiselimin bi köşesinde yazıyo bu. Peyniriz biz! tabi dışardan bakan biri bunu cok anlamsız çok saçma öyle sadece yer kaplasın diye yazılmış bi şey olarak görebilir. ama öyle değil. altında cok acaip bi anı bir hikaye var.
Ama teşhirciliğe girer diye anlatmıyorum. Reklama gerek yok..

Kedi Fare Oyunu





hadi bu resimden konusalim biraz. ne alaka derseniz okulda öğle tenefüsünden önce bi ara she wolf şarkısının nakaratını söylemiştik 'paranoyak adam'la beraber ordan kalmıs aklımda. gugul abiye sordum she wolf diye şakira şi volf cıktı. dedim allah belanı versin şakira. böyle sağlam şarkının ismiyle aynı isimli şarkı yapmıssın üstüne bide o dans neyaağğ o bele bülbül öteee gibi yorumlar almıssın. allah belanı versin şakira dedim. sonra ''she wolf megadeth ulan!'' yazdım megadeth i ve ulan! ı görünce şıp diye gösterdi bana she wolf un sözlerini. sonra görsellere bakıyım dedim risk albümünün kapağı çıktı. aslında bu kapakmı tam bilmiyorum. benim bildiğim albüm kapağı daha farklı ama bu harbi güzelmiş..


bu arada klipdeki kedi de ne çirkin bi kedidir yav.-insomnia klibi- insan tüm kedilerden soğuyo-orda delikten bakan kedinin tam halini düşün. kuyruklu falan. beyaz ve tıraş edilmiş bi kedi. sıfır tüy. cok çirkin oluyomuş-

resme geri dönücek olursak aslında pek çok anlam çıkabilir. biz o fareyiz ve kedi bizi sürekli izlemekte. biz o fareyiz ve bir güç sürekli üstümüzde hata yapmamızı kafamızı delikten dışarı cıkartmamızı beklyio. biz kediyiz ve hayat için o fareye ihtiyacımız var. ve o fare ile beslenmemiz bisi sürekli şeytanlaştırıyo falan..

ben düşündüm. ulan ben galba ordaki peynirim...

30 Mayıs 2010 Pazar

Yaz Gelmiş

Hani diyolarya 21 haziran-emin değilim bu tarihtent yazın başlangıcı diye. yalan olum o. inanmayın yiyolar sizi. misal karpuz kabuğunun denize düşme tarihi diye bi fikir daha var oda yalan. o zaman avrupaya falan yaz gelmiyo hiç yada yazı sadece türkler getiriyo. tanrının türklere görevi bu olabilir aslında. düşünmek lazim. neyse gerçi deniz olmayan yerdede bu teori çöküyo. o yüzden bunada yalan diyip geçiyoruz.

yazın geldiği buzdolabindan anlasılır hacı. harbiden. isviçreli bilim adamları diyo bunu. buzdolabında ayrı bi sürahi şişe yada kavanoza su soğusun diye bırakıldığu gün yaz gelmiş olur. tabi bu mantıkla yaz değişken bişey ama doğrusuda o zaten. bana yaz gelir sen hala üşüyo olabilirsin. o yüzden yaz dediğin şeyin geliş tarihi buzdolabındaki soğuk su ile anlaşılır.

ne büyük şenliktir o aman allahım. eve gelirsin bir bakarsınki buz dolabında su var. hayvan gibi sürahiden kavanozdan içersin o suyu. üstüne akar böyle soğuk soğuk. yaz odur işte. yaz kavanozdan üstüne akan soğuk sudur. yaz böyle güzeldir.

Bize yaz geldi. sizede en kısa sürede yaz gelmesi dileğiyle.

RISE YOUR F.CKIN' HANDS!

Pek çok isim yapıştırıldı bize. Satanist anarşist sapkın allahız dinsiz kayıp algi çekmeye çalışan ve daha pek çoğu.

Pek çok fikir çıktı hakkımızda liseden sonra düzelir geçiçi bi hevestir arkadaş ortamında ilgi görmek için yapmıştır farklı görünmeye çalışıyodur bi sıkıntısı vardır.
En çokda bu ilgi çekiciydi. Bı sıkıntısı vardır. metal dinliyosa bi sıkıntısı vardır.Evet aptal herifler evet körler evet cahiller. Bı sıkıntımız var. Ve sıkıntımız sizsiniz! Evet tam olarak siz. Sizin aptallıklarınız sıkıyo bizi. Sizin saçmalıklarınız. Sizin kurallarınız boğuyo bizi. Sizin yakınıp hiçbirşey yapmadan oturmanız sıkıyo. Nefretimiz kendinize iyi olarak gösterdiğiniz bu dünyaya değil bu dünyanın içine sıçan size. Uyandık ve sizide uyandırmaya çalışıyoruz. Uyanmakta diretiyomusunuz? O zaman s.ktirin gidin o saçmalıklarınızı dinlemeye devam edin. Moda denilen aptallığın esaretinde 'tapılası' 'cool' insanların yaptıklarını yapın yediklerini yiyin giydiklerini giyin konuştuklarını konuşun ve düşündüklerini düşünün. Hatta biliyomusunuz bizim hakkımızda konuşmaya devam edin. Bizi dışlamaya devam edin. Dışlayınki bunuda moda yapmayın. Dışlayınki sadece kız tavlamak için albüm indiren msnde ne dinliyorumla millete bak ne dinliyorum diyen sapşallardan dolmasın ortalık. Bize uzak durunki bizide rahatsız etmeyin.

Biz kimmiyiz? Hiç kormadan biz diyebilenlerdeniz biz. Bir biz in varlığından mutlu olanlardanız. Gerçekten bir 'aile' yiz. Farklılıların aynı olduğu kocaman herkese yeri olan bir aile. tabi bazı şeyleri gören herkese. O kadar genişizki. her türden birey var evimizde. Her ülkeden insanımız var. Bir 'DİN' iz. Kendi ayinleri ve kutsal yerleri olan. Kendi tanrıları olan. Evet o tanrılar bize hayat vermedi ama çok daha iyisini verdi. Hayat verip bi köşeye atmaktansa yanımıza geldi. DEVAM ET KODUUM dedi. Nazik değildi. NEFRETİ BELLİYDİ GÖZLERİNDE. NEFRET EDERDİ VAZ GEÇİP BIRAKANLARDAN. BIRAKANLAR AİLEDEN OLAMAZ DEVAM ETKİ YANLIZ OLMADIĞINI GÖR DEDİ.

Tanrıların yer yüzüne indiği günlerde her taraf 'ucube' isanlarda dolar. Her yer 'PİS METALİK' olur. Her yer ilgi çekmeye çalışan tiplerle dolar. ve o tipler onlara bakanlara bakıp ne kadar aptal olduklarını düşünüp dururlar. yolda yürüken giydiklerini inceleyenleri gördükçe kulaklıklarını takıp ne dinliyonuz olum siz lafını duydukça biri yanına gelip bana en sert olanı açsana diyen birini gördükçe bunlar sadece bööğrüyo lan diyenleri duydukça dua ederler o aptallardan olmadıklarına. Biz bir aileyiz. Birbirimiz olmadan bir hiç olan birlikte BİR olabilen bir aile. Büyük bir aile ÇOK BÜYÜK BİR AİLE




2011 EUROVISION afişi

28 Mayıs 2010 Cuma

zoraki

pc başına oturmuştum. önümde daha önceden yemiş olduğum kirazların cesetleri yatmaktaydı. kiraz adlı yazım gelti aklıma. sonra kalmış 'ben'lere baktım. kırmızılıkla ilgisi olamayan kiraz benlere. tadımın iğrenç oldığu bildiğim için yememiştim. üşendiğim için kaldırıpta atmamıştım. büyük ihtimal yarına kadar hiç yerinden kıpırdamadan durucaklardı öylece.

yazı yazmam gerektiğini biliyor ama hiç yazmak istemiyordum. çalışmaktan kaçan öğrenci gibi sürekli kaçmak için bi yer arıyor msn e bakıyordum. bi kaç onlayn kişi vardı ama hiçbiriyle konusmak istemiyordum şu anda. aklımda olan tek şey youtuptan çalan müzik ve blog için önümde duran sayfaydı. yazmam gerekiyodu ama olmuyordu. lanet olsundu!

çok sıkılmıştım belki ondandı. tuvalete koşup ferahlamayı denedim. pek işe yaramadı. bi yerde urik asitin-bildiğimiz sidik- aklı açtığını okumuştum. belki işe yarar diye 15 dakka kendi sidiğimi kokladıktan sonra bi işe yaramadığını farkedince küfür ede ede odaya dönüp tekrar pc nin başına oturmuştum. tv de izlencek hiç bişey yoktu yapıcak tek damla işim yoktu ve yazmalıydım. rahatlamak için olabilir millete hava atmak için olabilir belki bi kız okur çok etkilenirde yolum açılır umuduyla bile olabilir ama yazmak zorundaydım.

ama olmuyordu işte. oturuş pozisyonumu değiştirdim üstüme rahat bişeyler giydim-aslında rahatlayana kadar üstümdekileri cıkardım. donla kaldım demek daha dpğru tabi- sadece donlu anıl ı görmek her nekadar kendi bünyemi rahatsız etsede buna ihtiyacım vardı. alttan eser rüzgar zihnimi açıyordu. belki bişeyler gelirdi şimdi. zorakide olsa bişeyler yazabilirdim. bekledim olmadı. yazamadım. denemekten sıkıldım. zaten kaç yazar kaç kişi yazısını donla yazmıştırki bence bu fikir yüzünden olmadı dedim inandımda buna. sonra giyinip tekrar denemeye üşendim pc yi kapadım uyudum. uyandığımda 20 dk geçmişti. hala sıkıcıydı hala tv de bişey yoktu kirazlar hala yerindeydi hala bitmesi gereken bi yazım vardı ve ben hala donla duruyordum

sadece senin olmak istedim

Sana olan aşkım hep akan bir su
Sen de benim gibi misin söyle
Aklımda senden başka
Hiçbir şey yok bugünlerde
Sadece senin aşkın avutur beni
Unutturur bana bütün dertlerimi
Şefkatli kollarınla sar beni bu gece
İstediğim aslında çok değil
İstediğim aslında çok değil
Sadece senin olmak istedim dünyada
Sadece sana ait olmak
Aşk denen duyguyu yeniden keşfettim
Sadece senin olmak istedim
Sadece senin olmak istedim
Aklında olmak yetmez bana bu gece
Yanıbaşında olmak isterim
Rüyalarında olmak yetmez bu gece
Yatağında olmak isterim
Yatağında olmak isterim
Sadece senin aşkın avutur beni
Unutturur bana bütün dertlerimi
Şefkatli kollarınla sar beni bu gece
İstediğim aslında çok değil
İstediğim aslında çok değil
Sadece senin olmak istedim dünyada
Sadece sana ait olmak
Aşk denen duyguyu yeniden keşfettim
Sadece senin olmak istedim



-genelde yaptığım bişey değil kabul. ama sonuçta bu şarkıda çok güzel be. insan düşünüyo bazen bunu bende yapabilirdim diye. merak ediyo acaba bunları nasıl hissetmiş diye. nasıl bu kadar samimi ve basit olabilmiş diye. sonra anlıyosun bunu yazmak o kadarda basit değil. herkez böyle sevemez çunku. herkes bunları hissedemez. herkes bunları isteyemez.

Huzur içinde uyu Yavuz Abi

şarkı

yemişim şiiri düzyazıyı sevgiyi aşkı hüzünü acıyı mutlulu anlatmanın en güzel en sanatsal yolu şarkıdır hacı. bir sarkının bir esturmanla birleşmesi ve mükemmeli oluşturmasıdır . o mükemmelik yakalanınca işte o an sanat olur. diğer herşeyi ve her dalı geçer. o anda mükemmel olur yaptığını iş. duygunu hissetiğini o anın yaşadığın hayatın sana hissettirdiğini geçirebildinmi esturmanına şarkına sesine yazına işte o an mükemmeli bulursun.

bana kim panteranın hallow undan daha hüzünlü bir şarkı söyliyebilirki. ölen en yakın arkadaşa yazılan bu şarkının verdiği hüznü kim verebilir? şarkının sonlarında tanrıya öfkesini kusarken öyle bi verirki duygusunu şaşar kalırsın. öylece dinlersin sadece. ve bişey farkedersin my best friend come back derken hissedersin acısını. seninde acın olur o. ve yanlız olmadığını anlarsın.

gene panteradan cemetery gates misal. ölen sevgiliye yazılmış bi şarkı. kim diyebilir acın geçek diyil diye. yağmuru izlerken tek gördüğünün onun yüzü olduğunu söyleyen birine onu yarım bırakıp gittiği için gidene kızan birine kim karşı cıkabilirdiki. şarkıyı dinledinizde o gitarın cınlamasını hafif tırmalayan sesini öyle bir kabullenirsinizki. o duygu başka hiç bir şekilde verilemez gibi gelir. şarkıyı dinlerken bir rahibin size döndüğünü görürsünüz. yüzünde tek damla yaş olmayan bi rahibin size döndüğünü. rahip için yeni olmayan bi olaydır ölüm. o anı yaşarsınız. kaybetmişsinizdir sevdiğinizi.

yada en güzel örneklerinden biridir barış manconun kol düğmeleri şarkısı. o duygu o his. kendini ve sevdiğini iki kücük kol duğmesi yerine koyması o düğmelerin ayrı kollarda olması sadece gece kavuşabilmeleri ve her sabah tekrar ayrılmaları.

yada yavuz çetin in sadece senin olmak şarkısı. adam aşıktır. adam cok sevmiştir. ve bu dunyada tek istediği senin olmaktır. o sözleri duyunca anlarsın işte. sende aynı şeyi istememişmiydin vaktinde. sadece onun olmak. sadece ona ait olmak. yavuz abi gibi istediğim aslında çok şey değil dememişmiydin?

bana göre ne resim ne şiir nede başka bi şey. bir duyguyu anlatmanın en iyi yolu en sağlam yolu müziktir. kendini bulursun o notalar o ezgi arasında. kendi hayatın akar. duyduğun öykü senin yaşamıdır. senin hikayen anlatılır orda. senin çığlığın yankılanır.

Bir şarkı bir insanın ağzına sıcabilirmi? bu gun bunu gördüm bende. sıçar. hele bide bi geçmiş varsa ortada.. insanın ağzına bile sıçar.

(yukarda ismi geçen ve geçmesi gereken şarkıları dinlemeniz tavsiyedir)

25 Mayıs 2010 Salı

gregor ilyiç kaldığı yerden-

-daha önce ne olduğunu bilmek istiyenler ivan ilyiç gregor kolavaski nin facebook şarkısı tadındaki hayatı yazısına bakabilir, bakmayadabilir-

Babasını ihhayze ihhayze diye gülmesine aldırmadan bavulunu alıp çıktı evden. bavul dediği şeydede üç beş don iki üç aklet falan vardı. ha bide yolda acıkırsam diye kendine yaptığı zeytin ekmek le evden çalıpta zulaladığı damatesler vardı. bide eskiden aldığı ve tek oyuncağı olan çakma ekşın meni ile yollarda kimsesi olmayan yanlız bir adamdı artık. hayatın tokatını çok erken yenmiş buna rağmen yılmamış bir cocuktu gregor.

bir bara girdi ve sandalyeye oturdu. barmen bana bi viski demesiyle barmenin desiğitiroralet demesi nerdeyse aynı zaman dilimi içinde geçti. üstüne barmenin tekme savuruken ayakkabısı ayağından fırlamış o fırlamanın etkisiyle dükkanın camını kırmıştı. hayatla boğuşmaya gitmemesinden önce ilk olarak camın parasını ödemesi gerekiyordu. ama erkek adam dediğin sıfırdan başlar deyipte evden cıktığı için yanına iki kuruş para almamıştı. bü yüzden calışmak zorundaydı şimdi. dükkanda kendi gibi iki cocuk daha vardı. o cocuklar ilk hayat arkadaşları olmuştu. onlarda onun gibi hayatın sillesini yemişti ama o cocukların gregora çalışarak parasını cıkarmayanları mahalle pezevengine veriyomus lan lafını duyunca tüm sille tokat hikayesini unutup it gibi calışmaya başlamıştı. calışırkende bi yandan işin inceliklerini öğreniyordu. kısa sürede patronun gözüne girmişti. bir gün patron buna oğlum harcanıyon burda sana daha iyi bir iş ayarladım ben diyince aağbey yapma etme ağbey beni kim naapsın bı sıkımlık canım var bi cam kırdım diye edilirmi bu zulum yapma abi ben iyiyim burda diye paçasına yapışıp sümüklerini sile sile ağlamaya başladı. ama işin rengi sonradan ortaya çıktı. bu gazla köpek gibi calısınca gregoru patron sehire daha yakın bi bara postaliyim orda calıssın demiş ona bunu söylemeye gelmişti. bunu duyar duymaz tekrar hayatın tokatını hissetti ve girdiği gibi cıktı. sonra çıktığı gibi girdi. aaabi bi yol parası versene diyince patron ulan sen adam olmican haa diyip verdi eline parayı. o artık bilet parası olan ama hayatın sillesini ve bu biletin parasını hayatın kendinden geri kazanmaya yeminli bir barmendi...

-DEVAM EDECEK-

kiraz

okuldan eve dönüp kendimi servisten dışarı atınca hızlı adımlarla yürüdüm apartmanın kapısına. hızlı hızlı bastım zile. cızt! sesi kapının ayrıca benim neşeminde açılış ziliydi. dışarda hızlı olan adımlarım apartman merdivenlerinde koşmaya dönüşmüştü. merdivenleri hayvan gibi üçer beşer çıkarak ilerledim 2. kata doğru. tam kapının önüne geldim kapının kapalı olduğunu farkettim. anahtarlarımı ararken niye kapı zilini çaldığımı niye anahtarla açmadığımı düşündüm. sonra vazgeçtim. daldım evden içeri. çantamı direk girişe bıraktım. omuzlarımdan kaydırarak seksi bir liseli genç girişi yapıcaktım elimdeki anahtarları vazonun içine uzaktan atıp çıkardığı çililing sesine yüzümde kurnaz ve pis bir gülüşle hıhm diye tepki vericektim. olmadı. omzumdan seksi bir şekilde inmesi gereken çanta bir bok çuvalı gibi lap diye düştü hole anahtarlarda vazoyla zerre ilgisi olmayan masanın üstünde bi yere sert iniş yaptı. annemin oolum napıyosun çizdin masayı sözüne aldırış etmeden attım kendimi mutfağa..

mutfakta tüm bu heycanın ve koşuşturmanın sebebi vardı. oval bedeni kırmızı rengi ile beni benden alan uzun yeşil sapıyla güzelliğine güzellik katan o güzel meyva. kiraz. kirazım. o oval bedeninden su damlaları süzülürken nede seksi olurdu o. hele birde ağıza girişi. ağzında dilinle sehvetle dans edişi ve tek diş darbesiyle kendini sana teslim edip içindeki tüm o güzellikleri sana yine kendine özgü hafifmeşrep havasıyla sunan o güzel meyve. kirazı yemiyor adeta kirazla şevişiyordum. dakikalar nası geçti anlamadan birinin çekirdeğini tükürüp diyerini alıyor aradada elime gelen erikleri hüpletiyordum. araya eriklerde girince adeta grup sex yapar gibi olduk. sonra birdeşu eriği tuza banıpda yiyeyim diyip fantaziye kaçında tuzlu erik tüm tat hücrelerimi skerttiği için bu fantazimde böylece bitmiş oldu. ama yinede tüm günün yorgunluğunu atmıştım. artık oturup dinlenmeliydim. orgazm sigarası niyetine attığım şeftalının çekirdeğini emiklerken düşündüm az önce yaşadığım duyguları. mutluluk bu dedim kendi kendime. saadet bu. ama bu orospularda para verdikçe varlar. paran olmadımı zerre uğramazlar yanına diyip dert yandım şeftali çekirdeğine.

kirazlar azaldıkça bir hüzün kapladı içimi. ama hayır sakın yanlış anlamayın bu hüzün kirazın bitmesinden dolayı değildir. bu hüzün sona kalan kirazları gördükçe kapladı içimi. en güzel en kırmızı olanları başta yenilmiş en sona çürük küflü ve benden önce böcükler kurtçuklar tarafından tadına bakılmış tazeliğini kaybetmiş kirazlar vardı. kırmızı yerine artık mora dönmüş adeta kangren olmuş gibi duran ve hayattan zerre keyif almadıkları her halinden belli olan kirazlar. işte o kirazlarda gördüm ben kendimi. o kirazların içinden bitanesiyle özleştirdim kendimi. o kiraz ben oldu bi anda. o kirazı diğer tüm kirazlardan çok sevdim. uzun uzun baktım o kiraza. sonra attım ağzıma. tadımda ne skikmiş lan dedim. ptüü diye tükürdüğüm çekirdeğime kendime göre gayet başarılı bir tekme yerleştirdim.

23 Mayıs 2010 Pazar

bir garip oldum bugun

bir garip oldum bugun
herşey farklıymış gibi geldi bana
bir şey garipti bugun

şaka lan şaka şiir falan yazmıcam. ama harbiden bugunlerde bi garibim lan. umut denen şeyin zerre kırıntısı yok. insanlara karşı olan nefretim nedense tek bi insan a olan nefret gibi yoğunlaşıyo asıl kızması gereken kızmazken ben sinirleniyorum.

çok ilginç bi gecenin sabahı bu. geçen gece etmediğimiz küfür kalmadı melihle. dualar ettik bazı insanlar ölsün çarpılsın diye. ettikmi ettik. sonra bazılarını şiddetle dövmek istedik falan. bişey farkettim ben eskiden yarrak gibi bi adammışım.

artık hayat daha bi sade sanki. herşey gri. ne pesimistin siyahı ne iyimserin beyazı. gri. ama herşey gri. gri olmayan tek bi şey bile yok. sanırım iki üç gün önce ezdim beynimde dolanan son umut denen saçmalığı. artık insanlara sen umut edicek kadar aptal değilsin korkma sen iyimser olamayacak kadar zekisin falan diyorum. üstelik inanıyorumda buna. hayata karşı umudunmu var? aptalsın. hemde çok aptalsın.

umut falan yok. umuda ayırıcak vaktimde yok zaten. beni üzenle sinir edenle geçircek vaktimde yok. eyer elimde herşey bittiğinde atılıp herşeyi yeniden başlatıcak bi jetonum olsaydı belki olabilirdi. ama jeton yok öyleyse bu aptallara ve zırvalıklara ayrıcak vaktimde yok. son bikaç günde oldu bunlar. son bikaç günde geldi bu dusunceler ve sanırım mutluyum böyle. çünkü olması gerekenin olmasını isterken olması gerekenin olmaması olması gerekene olan inancını arttıyorsa aptalsın ötesi yok. hayatın çok acımasız ve acı olduğundan şikayetmi ediyosun al sana bi öneri

Acıyı yok etmek istiyorsan önce umudu yok et. umut insanın kendine çaktığı çividir. her umut hapseder insanı. bi umutla biraz daha beklerken olmayacak şey için zamanını harcarsın bi umutla biraz daha uğraşırken kendini yaşlandırırsın bir umut diye bi daha denerken kendinden bi parçayıda yitirirsin. sonra niye olmadı diye acı ceker mızmızlanırsın. aptalsın. aptaldım. ama artık değişti. artık değiştim.

artık umut saçmalıklarınada umutlu insanlarada ayıracak vaktim yok.

ısrarla gözünü kapayıp hayatın iyi bi yer olduğu istersek iyi bi yer olabileceğini düşünenlere ise hiçbişey demek istemiyorum. eskiden olsa dövmek isterdim onları. ama artık o aptallara bile ayıracak vaktim yok

22 Mayıs 2010 Cumartesi

ivan gregor ilyiç kolavaski' nin facebook şarkısı tadındaki hayatı

moskova'nın kenar mahallelerinin bile şanzelize kaldığı bir kasabada doğmuştu gregor. öyleki kasabada bırakın susu elektiriği hava bile yoktu. kasabanın hemen yanına kurulan fabrikanın dumanı tüm kasaba havasını çükermiş dumansız hava sahası falan yalan olmuştu. işte öyle gri ve isli bir gök yüzüne açmıştı gözünü gregor.

aslında gregor ilk olarak bok görmüştü. çünkü gregorun ebesi gregor doğduğunda kıcını tuvalate dönmüştü. e tabi gregorun kıçına şaplağı patlatmak maksatlı çevirince gregorun gördüğü ilk şey tuvaletti. üstelik şansına baş aşağı durduğundan boklarda sanki tavandaymış gibi duruyordu. şansız çoçuk.

altın sarısı saçlarının ve mavi gözlerinin getirdiği güzellik bu kasabada bi işe yaramıyordu. ve evet gregorun babası hanchelminakof adlı bir alman anasıda olgadandogmaghelga adlı gene alman bir manavdı. sırf rusyadalar cocuk ilkokulda zorluk çekmesinler diye adını gregor koymuşlardı. zaten almanyada olsalardıda biz adımızdan cok çektik bununki düz olsun güzel olsun diyede hans koyacaklardı. ama kader işte. hans düşünürsün gregor ilyiç kolavaski olur. gregorun hayatıda böyleydi.

cocukluğu en yakın arkadaşı piotr(ileride karısı olacak hatun) ile putin sokağında sek sek üç taş beş taş dokuz taş falan oynamakla geçti. gregor 14 yaşına gelince babası ona ihayn! greus gregor domanko! ılyuh çveti oboza demişti. gregor bundan zerre bişey anlamamamıştı çünkü babası olacak pezemenk kasabanın kumarhanesinde pişpirik(rus pişpiriği ama) oynayıp karı kız kesmekten oğluna iki kelime almanca öğretmemişti. durumu farkedip haa ihhayze ihhayze diye kesik kesik güldükten sorna oğluna artık 14 yaşına geldiğini ve fabrikaya gitmesi kendi hayatını kurması gerektiğini söyledi.

yaa baba bi sigigit 14 yaşında patates kadar veledim gene para bulamadın sıkıntıya girdin evden bi boğaz eksilsin diye ayak yapıyosun dimi lan? dedi gregor. babası euhe euhe diye suçlu suçlu gülerken gregor çantasını toplamaya başlamıştı bile.....


-DEVAMI GELECEK-

21 Mayıs 2010 Cuma

mavi sakal

sıkılmıştım. sıkıntıdan benden çok daha hasta bi zihni olan arkadaşın blogunu okuyodum. ilk yazdıklarından son yazdıklarına kadar okudum. sıra sıra. sıkıla sıkıla. inatla okudum. küfür ettim bazen nie yapıyorum bunu diye. sonra gülümsedim devam ettim.

ne yalan söyliyim genel olarak konusu ask kavusamak falan olan yazılar vardı başta.. sağlam sevmiş. saygım var. ama hayatta çok garip tesadüfler olurya. anlamsız ve garip tesadüfler. sadece o anı güzel yapan tesadüfler. insanın yüzüne bi anda bi gülücüğü zımbalayan tesadüfler. nedensiz bi şekilde mavi sakal dinliyodum. bi an aklıma esti albümlerin arasından buldum cd yi. kabı kırık kendi çizik o güzel cd yi. attım pc ye dinlemeye başladım. bazı şarkılar olurya anlam yüklüdür. oyle parçalarla doluydu. bana özel anlamları olan sürüsüyle parça. tam geçmişi düsünmeye başlamışken bi anda ansızın girdi ''BEN KİMLEYİM'' şarkısı

Ben kimleyim
Ben nerdeyim
Sessizlik
Kanımdan daha ağır
Ben kimleyim
Ben nerdeyim
Yaşlarım
Yaşlarımdan daha ağır
Ben bekledim
Ben sevindim
Yaşlarım
Yaşlarımdan daha ağır
Bir ağırlık çöktü
Anlarıma
Bu ağırlık herşey
Uzak bana
Bir ağırlık çöktü
Hayatıma
Bu ağırlık herşeyden zor
Bana
Ben neyleyim
Ben çok sevdim
Sensizlik senleyken
Daha ağır
Bir ağırlık çöktü
Anlarıma
Bu ağırlık herşey
Uzak bana
Bir ağırlık çöktü
Hayatıma
Bu ağırlık herşeyden zor
Bana


ben çok sevdim. sensizlik senleyken daha zor. al işte yine gülüyorum. sonra devam ettim okumaya. şarkı bitti sıra geldi ''GÖNLÜMDE'' ye


3.sen gönlümde
dolastin ya

artik cikmazsin icimden
ya da ben cikaramam

gerçekler
akip gider
hayal gibi

senle ben
gidiyoruz
hayallerin gerçek oldugu yere

sen gerçekten
ordasin ya

benle gelsen her yere
ve olmayan gercege

gerçekler
akip gider
hayal gibi

senle ben
gidiyoruz
hayallerin gerçek oldugu yere

bi gidemedik o yere mına koyim. al bak gene gülmeye başladım. şarkı bitti . derken ''BAŞLADIM YÜRÜMEYE''

başladım yürümeye
bir de baktım yine baştayım, baştayım
başladım düşünmeye
bir de baktım yine baştayım, baştayım
birden bire herşey
herşey iyi herşey güzel geldi bana
başladım isyana
bir de baktım yine baştayım
birden bire herşey
herşey yazık herşey değmez geldi bana
ne için kim için

harbi brden bire herşey değmez geldi bana. ne için kim için? harbi ulan kim için? al bak gene gülüyorum. ve bu sefer gülmekten ileride gitti. çünkü bunları yazarken çalmaya başladı ''AŞK ÖLDÜ''

aşk öldü
nasıl bilirdiniz
dün gece sevgilim geldi eve
ve dedi artık bitti seninle
dün gece kan çıkmadı çıkmadı
düşündüm düşündüm düşündüm
aşk öldü
nasıl bilirdiniz
ne ne dedin
dün gece bardan geldim eve
ve dedim artık bitti seninle
dün gece yaş akmadı akmadı
düşündüm düşündüm düşündüm
aşk öldü
nasıl bilirdiniz

ya siz? siz nasıl bilirdiniz?

balta

hayat dediğin başkalarının doğruları aslında(ve hayır daha 17 yaşında hayatın anlamını çözmüş bi zıpçıktı gibi görme beni. sadece içimden geçeni söylüyorum burda)

biraz düşünürsen sanırım hak verirsin bana. insanlar sürekli hayatlarını başkaları için yaşıyorlar. toplum denen çarkın dişi olmak için. ve kimse demiyor bi diş eksik olsa ne olur diye. biliyolar çünkü bi diş eksilirse diğer dişlerde gidecek peşinden. o yüzden herkes diş olmalı istisnasız. ısrarla olmayanlar ise itilmeli hayattan. yok sayılmalı.

Doğduğumuzdan beri aklımıza beynizimin içine ruhumuza vicdanımıza zorla sokulan bi düşünce var. aman başkası ne der? tecavüz eder gibi rahatsız edici yapay samimiyetsiz bi soru. ama bi o kadarda gerçek ve var olan.

onu yapma elelem ne der bunu giyme adın çıkar. kimse hayatını yaşamıyor. herkes daha önceden birileri tarafından belirlenmiş tek bi hayatı devam ettirmek için çalışıyor. tersini yapanlar ise deli. heh. asıl deli sizsiniz be. bunu göremeyecek kadar delirmiş olan sizsiniz. evet siz size verilen otoriteyi doğru kabul eden siz. doğruları otorite yapmak yerine otoriteyi doğru yapan sizsiniz asıl deliler.

bir baltaya sap olmak için hayatı boyunca didinen siz. size verilen baltaya uyabilmek için kendini yontan sizsiniz asıl dışlanması gereken.

Biz ise birdenbire boş kalan yollarda kaldık. eskiden işlek olan yollarda. doğrulara giden yollarda. şimdi ise insanlar kolay hedef olan gösterilen doğrular yolunda. insanlar o yolu tercih ettikçe eski işlek giderek yıpranıyor. ve giderek dahada zorlaşıyor o yoldan ilerlemek. ilerledikçe daha çok deli çıkıyor sizi 'gerçek' doğruya götürmek isteyen. ilerledikçe daha çok akıllı çıkıyor söylenenin kölesi olmuş. sen koştukça onlar çekiyor. sen ittikçe onlar yardım istiyor seni geri cevirebilmek için.

nereye gideyim dediğinde gerçeğe diyorlar gerçek orada dediğinde ise vuruyorlar. direnirsen harcıyorlar seni. oracıkta bitiriyolar işini. eski işlekte bir deli daha çıkıyor ve ibret alın diyor ulaşılması gereken gerçeği arayanlara. bakın buda sizin gibi deliydi siz böyle olmayın diyor çeviriyor yolundan. bir balta daha veriyor eline üstünde gerçek yazan. bir balta daha sapını buluyor. o sap uymak için yontuyor kendini yavaş yavaş. baltaya sap olmak için yontuyor farklılıklarını. yontuyor onu o yapanları. sonunda tek oluyor. 'bir' oluyor. ötekiler gibi oluyor. doğru yolu buluyor. bir balta daha veriyorlar eline üstünde gerçek yazan. diyorlar hadi git o eski işleğe yap görevini kurtar o kayıp gençleri.

feysbuk

aslında fikir olarak güzel bi fikirdi. yani öyle bi site acmak falan. heralde tahmin etmemişlerdi bu kadar ilgi görceğini. hayat işte. ilginç insanlarla dolu.

merak ediyorum mantıkları neydi. hacı bi site yapcaz eski arkadaşları bulcaz. ee bumu yani? insan ol git eski arkadaşını telefondan ara bul lan işte. sanal dünyanın sanal olmus eski arkadaşlarını sanal ortamda sandalyeden kıcını kaldırmadan bulmak ve onlarla sanal sanal muhabbet edip sosyalleşmek. gerci kimseye hak vermemezlik edemem sex'in bile sanal olarak odamıza girdiği bu garip çağda arkadaşlıklarında sanal olması gayet normal.

ki zati artık facebook dediğimiz olay bi vidyo paylaşım sitesi gibi bişey oldu. istersen headbang gibi sayfalardan metal müzik vidyolarını izliyosun istersen LiSeLi QenÇHlİKH FULL TiMe PiQHliQ sayfasından güldürmeli vidyolara bakıyosun. ha bide liseli kız gruplarındanda fantazilerini karşılıyosun falan. yani öyle arkadaş bulma olayı yalan olmus artık. bide hangi arkadaşının doğum günü ne zaman onu öğrenip face deki 'duvar' ına iyiki doğdun yazıp doğum günü kutlamış oluyosun. sonra farmvilden inek falan yetiştiriyosun ne bilim akvaryumun oluyo balık besliyosun falan. aslında facebook yapamadıklarını yapma mekanı oldu gibi. devasa bi mmorpg gibi. gerçekte arkadaslık kuramayan asosyal insnaların birbirlerine 'arkadaşlık teklifi' göndererek sosyalleşmeye calıştıkları altta cıkan kimler online geyiğinden yararlanıp msn ini alamadığı kişilerle slm nbr çk tatlısın diyerek muhabbet kurdukları bi yer oldu.

aslında tam bi özgüvensiz insanların buluşma noktası gibi. ha tamam bunların haricinde binlerce nedenden acan insan vardır yok demiyorum. ama coğunlupa dönüp bi bakın. çok hüzünlü bi tablo var ortada.

bi zamanlar bende onlardan biriydim evet. ha hala özgüvensizim falan ama en azından boşa bi umut belki gız galdırırıh lan düşüncesi yok. büyük bi eksiklikmi? eöö hayır. hatta olmasada pek bişey kaybetmezmişim. ha bi tek etkinlikler kısmını sewerdim. bak o iyi bişeydi. onu tutmustum. nese artık tekrar takvim yapraklarına kazıycaz gelecek günleri ve günlerin getireceği güzellikleri

18 Mayıs 2010 Salı

uzun bi ara

baya oldu lan yazmayalı. hacı bak en sevdiğim olay şu. şimdı burda istediğim gibi saçmalayabiliyorum lan. ve daha garibi sen gelip bunu okuyosun. ulan başlı başına cok acayip bişey diyilmi. ben sana göt meme göğüs bacak falan diyorum sende okuyosun bunu. işin yokmus gibi. üstelik kim bilir belki eyleniyosun lan.

eyleniyosan eylendiğine sevindim. bide şey var bi yazıyı yarıda bırakmak cok üzücü bişey lan. o yazıyı yazdığı yazının yarıda bırakıldığını görse kahrolur. ben olurdum lan. sen yazımı yarıda bırakma. ya baslama yada bitir. nolur söz ver bana. gözlerimin içine bak ve söz ver (.) (.) misal bunlar gözlerim olsun bunlara bakarar söz ver.

ama eminim bu aranın kendimce haklı bi sebebi vardır. yani daha bende bilmiyorum ama vardır sanırım. kesin vardır yoksa bilerek yapmam.

ulan o diyil gecen pazar bakırköy sahilindeydim. saat 8.30 gibiydi. zerre umrunda olmasada söyliyim dersaneyi asmıstım ve yapıcak bişeyim yoktu. ya sınawa giricektim yada sahile gidicektim sahile gittim. bi bank yanımda cok güzel bi hatun oturuyodu. yası fazla büyük diyilki. tas catla bi yas büyük gibiydi. arada onu kesiyo aradada denize bakıyodum. sorna kalktım sahildeki kayalara oturdum pek cok sey düsündüm. denizin sesini dinledim. sadece denizi dinledim. cok iyiydi. dalgalar gelip gittikçe onumdeki kayaya sürtüyo du o kayadanda cok garip bi ses cıkıyodu. nefes sesi gibi. sanki deniz nefes alıp veriyodu. kendi nefesimi ona uydurmaya calıstım bi süre oynaştık öyle. sonra bi adna büyük bi dalga gelip paçalarımı ıslattı. bende denize tükürüp ' al ulan nası oluyomus ıslatmak öyle. hayvan deniz! diye bağırdım. tabi bunu kimse yok diye yaptım ama yanıldım. az önceki kız biraz geride oturmus beni kesiyodu. cok ilginçti lan. roller deyişmişti. o an büssürü sey geçti aklımdan. ilk olarak ben kalktım geçtim gittim yanından. sonra biraz sonra oda kalktı. ters istikamete gitti. bi süre sorna ikimizde küçüldük. gözden kayboldukç gözün göremiyeceyi kadar ufak olduk. çıktık sahneden. sahne denize ve ucan martılara kaldı. sonra çiftler geldi bozdular sahneyi. ama sahne yinede değişmedi. ağırladı her zamanki gibi misafirlerini

öylesine

naber la. başlıktanda anlaşılıcağı üzre bu öylesine yazdığım bi yazı. yani ne esprik olmaya nede bi fikir vermeye calıscam. hatta peşin peşin söyliyim okunmaya deyer bi yazı olucağı konusunda ciddi şüphelerim var. ki sıçmaya üşendiğim icin osurarak durum kurtarmaya calışılan bi dört duvar arasında ne derece sağlıklı ve mantıklı bi yazı yazılabilir sen düşün. çakmak çaksan oda havaya ucucak lan o derece.

porno izlerken yakalanmak ne garip bişey lan. daha başıma gelmedi. ama az önce daha garibi geldi. bi bacağımı koltuğa uzatmıs klavyeyi kucağıma almış pc koltuğuna(koltuklar çesit çesit bizde) uzatmıs bi haldeyken abim bi anda baam diye odaya girdi bende tırstım haliyle bi zıpladın laaağn cok ani girdin lağn korktum dedim porno izlediimi sandı. güldü cakal falan dedi ama yok ceviremedim. öyle kaldı şimdi. izlemediği halde yakalanmak ne kötü bişeymiş arkadaş. kötü..

kıl çok garip bişey lan. vücüdun heryerinde var(ne alaka deme bacağımı incelerken geldi bi anda aklıma) cok garip ana cokta gereksiz bişey lan. sonucta seni sıcak tutmaya falan yetmio. boş bişey. üstelik bide iğrenç diyolar. kılın uzunu kafada olunca kuul genç bacakta olunca kıro. sgiyim böyle zihniyeti arkadaş. bide çorbamdan tüy cıktı lafı var. bok tüy cıktı. tavukmusun lan sen. tüy dediğin kuşta olur. misal kedi tüy falan dökmez kıl döker. alışın bu gerçeğe. kıl olum işte kıl. aranızda bi kişi ben kıllı değil tüylüyüm desin kafamı keserim. burdan bioxin firmasına seyleniyorum ey biyoksin sen istenmeyen tüy değil istenmeyen kıl dökücüsün. ayrıca istenmeyen tüy ne lan? misal ben göğüs kılı fetişiysem göğüs kılını seviyosam istiyosam bioksin sürünce dökülmüyomu onlar?

o diyilde liseli kız corabı cok acayip bişey lan. kışın gene iyiydi lan yaz geldi azıttı millet. ince corap falan. kimse alınmasın kişisel kanaatim giyenlerin fahişeye benzediğidir. sınarları zorlayanları severim ama bokunu cıkarmayın o ne lan.
bide ince çorap üstüne siyah normal çorap giyme boku var. direk corap üstüne bileğe kadar gelen çorabın mantığı varmıs ayakkabının corabı kesip corabın kaçmasını engelliyomus. ama ince corabın üstüne diz altına kadar giyilen normal corabın mantığını biri çözsün lütfen ya. ince giymeyi g.tüm yemiyo o kadar fahiş değişim daha az fahiş immi yoksa aa bak lan bu daha cok dikkat çekiyo fikrimi var. ulan o değilde corap üstüne adam çorabı giyen kız bitiriyo lan beni. hepsi ölsün zerre üzülmem. adeta ehmet abi adem usta rüstem bakkal corabı giyip geliyolar. bi sektörün lan. madem bu kadar çorap dedim son olarak sahit olduğum bi konusmayı veriyim

-kız-aayyy çorabım kaçtıı(bağırarak)
-arkadan gelen erkek sesi- g.tünemi kaçtı?

bu kadardı.

15 Mayıs 2010 Cumartesi

Doğum günü

İnsanın bi doğum günü olması güzel bişey.-ne alaka deme misal babamın doğum gününü tam olarak bilen kimse yok. sadece mısırların hasat zamanında doğmuş olarak geçiyo-
en azından ne zaman başladığını biliyosun herşeyin.

eskiden doğum günü hep çok saçma falan derdim şimdi mantığını anladım sanırım tüm bu özel günlerin. genel olarak skik geçen hayatları 1 günde olsa renklendirme cabası. emperyalist düzenin oyunları.

insanı cok fazla sosyal yapıyo doğum günü. sevmedim. millet faceden kutluyo falan. faceden kutlanan doğum gününe zerre değer vermem arkadaş. hiç kutlama daha iyi. yüzyüze söylicek kadar umursamıyorum seni su anda gossip görl izlerken doğum gununu kutluyorum anla ne kadar gereksiz bi insansın demek gibi geliyo. hiç kutlama daha iyi.

ha bide bazı dostlar var ki ilk önce kutlar sorna sorar hacı faecende yazıyımmi diye. lan onları cok seviyorum lan. vallaha. iyiki var onlar. dünyayı verseler ilk bi duraksarım-dünya lan bu borumu-ama sorna yok lan yok o daha iyi derim. dünyanın kalan nufusu salaaak der ama iplemem.

ha eski doğum günleriyle simdiler farklı tabi. o zamanlar balon falan olurdu şimdi yok. iyikide yok. sevmem balonu. gereksiz yer işgali. üstelik patlıyo falan üzülüyosun patlayınca. büyük keder lan balonun patlaması.

e sanırım doğum gününn en güzel tarafı pasta lan.-tamam tamam melih+mert hediyesini düşününce melimert yada mertlih. ama mertlih e melih kızabilir melimert iyididir-- pasta sönük kaldı- ama yinede iyi lan pasta. pasta güzel pasta tatlı.

son olarak

bu skik hayatta yanımda olan herkese sonsuz teşekkürler. öpüyorum hepinizi.

12 Mayıs 2010 Çarşamba

Patates tadında bir öykü

Merhaba. Benim adım mitat. ve ben bir patatesim. ama sıradan bir patates değil. öyküsü olan bir patates.Kardeşleri mekdanıltsa iş vaadiyle kandırılıp kaçırılan sonra kızartma yapılan bir patatesim. işte benim sıra dışı öyküm

herşey 2 ay önce o yağmurlu günde başladı. ben annem ve kardeşlerim-babam kendi kabuğunu fermante edip viski yapan bir keşti- bir yaprağın altına sığınmıs bekliyorduk. derken bir sesle irkildik. çiftliğin sahibi ahmet ağa çiftliğe gelmişti. üstelik yanlız değildi. yanında tanımadğımız bir adam daha vardı. bu sene iyi ürün olduğunu söylüyordu. alcak! onun gözünde patatesten başka bir şey değildik. aslında biz patatestik. bir patatesten cok daha fazlası

sonra adam arkadaşlarım arasında gezmeye başladı. hakanı olduğu yerden kaldırıp hmm haribden iyi olmus dedi. mına koduğumun hakanı. harbiden iyi patatesti. kıskanırdım onu. sonra hakanı yukardan yere attı. hakan bi taşın üstüne düştü ve cörk diye ortadan ikiye ayrıldı. oh olsundu. hak etmişti.

daha sonra bir sabah uyandığımda kardeşlerimin gittiğini farkettim. annem ağlıyarak böğühehehehehehee göthühehehe göt ühüheheheheheheheeee diyordu. ana ne deyon ne götlüğümü gördün diye sordum sus anaya göt denmez. kardeşlerini götürdüler git bul onları yavriim kurban olurum sana dedi.

normalde 2 patates kafalı patates için yorulmazdım ama annemin ''yavriim'' deyişi işleri değiştirmişti. kardeşlerimi bulmalıydım. valizimi topladım ve beni alıp kamyonete koyması için fadik'in gelmesini bekledim. taş gibi hatundu fadik. resmen harcanıyodu burda. ama su anda kardeşlerim daha önemliydi.

yolculuğumun sonunda fabrikaya ulaşmıştım. ses yapmadan içeri girmem lazimdi. ama bir patates olduğum için cok zor olmayacaktı. kah yuvarlanarak kah düşerek kah eller üstünde patronun odasına yakın olan bi kasa içinde yerimi almıştım. artık iş patronun odasına girmekti. sonradan adının hakkı olduğunu öğrendiğim patatesten beni yukarını itmesini istedim. istediğim gibi vaz geçtim. yukarı itme bahanesiyle g.tümü elliyodu ipnetor. bir iki tekme attıktan sonra fırladım kasadan. fırlarken ne vuryon yaağ! it dedin ittik diyişini duydum. gidip kabuğunu yüzmek istedim ama kardeşlerim bekleyemezdi.

kendimi bir tuğlaya bağladım tuğlayı fırlattım tuğlanın çekmesiyle camdan içeri girdim. kırılan camlar oramı buramı kesip kabuğumu soymuştu. nişastalı su akıyordu her yerimden. rambonun film sonlarındaki hali gibiydim. ah bu seksi halimle fadik beni göreydi. ama daha önemli bir işim vardı.

yapıştım patronun kafasına. yapışmadan öncede anlanın çatına tüm kuvvetimle savurdum kendimi. dedim söyle kardeşlerim nerde!

dedi ne bilem lan kardeşlerini binlerce pattis geliyi buraya.

pattismi?! pattismi?! iyi bi dayağı hak etmişti. ama kardeşlerim daha önemliydi.
sabaha karşı gelmiş olmalı dedim. haa onları mekdanıla sattık biz yaw ehe ehe senin kardeşi şimdi ehe ehe dedi. yok bu sefer tutmicam kendimi dedim. vurdum kafayı. yediği kafanın acısıyla yerde zıbardı bu. arkamı dönüp çıktım odadan.

bi şekilde ulaşmalıydım kardeşlerime. ayrıca hangi mekdanıltstı lan? keşke kafayı gömmeseydim dedim. yanına gidip sordum hangi mek lan cabuk söyle dedim. ıh mıh bişiler dedi dedim tiallah belanı versin senin gibi patronun. vurdum kapıyı çıktım. bana parmak atan patatesi buldum. dedim gonuş lan gondoş! nerde kardeşlerim. dedi bakırköydeki mekte. attım kendimi yola. yolda büssürü şey geldi başıma. ama cok sıkıldım anlatmıycam. direk konya gelcem. meke gittim lan baktım patronun karısı benim biraderi bi keccaba bi maynoze bandırıp bandırıp lüpletiyo. ulan dedim intikam almalıydım. intikam alacaktım. plan yapmaya koyuldum. ama planımı anlatmıycam size.

gider anlatırsınız falan. zati bunları anlattığım için simdi size kafa atmam lazim ama intikamım daha önemli

10 Mayıs 2010 Pazartesi

Çirkin

Az önce aynada kendime bakarken farkettim bunu. Çirkinim ben. Hemde çok çirkin. Ölümcül çirkinim lan.

Çok acayip bişey çirkin olmak. Şimdi abartma o kadar yoktur dersen diye al kanıtı



şuna baksana lan. Bunun tanımı çirkin işte. O varlık benim misal.

Şunu farkettimki kendine aynada bakınca olandan daha az çirkin görüyosun. göz görmek istediğini görüyo. ama olaya 3. kişi gözünden bakınca-makine- direk olarak gerçeği görüyosun. Ölümcül çirkin olduğun gerçeğini.

Misal sorsan kırmamak için yok ne alakası var kendi kazirman falan var derler. ama Foto öyle diğil. neyse onu söylüyo. çirkinsen çirkinsin. ölümcül cirkinsende ölümcül çirkinsin.

aslında çirkinlik çok acayip bişey lan. hele ölümcül çirkinlik hepten ayrı. misal eyer az cirkinseniz ayna karşısında yok saçımı sağamı atsam yok jölemi sürsem yok efem sakalmı bıraksam falan der insan. ama ölümcül çirkinse diyil su tüm istanbul şebekesini kendi saçına akıtsa gene cirkin kalıcaktır. paristen modacı getirse giydiği gene falso durucaktır. o yüzden rahattır ölümcül. rahatım lan. yataktan kalktığım gibi bi yere gidebilmenin rahatlığı var.-size göre pasaklılık bana göre rahatlık-

o bakımdan az cirkinlik daha kötü bence. hep bi böyle yarım kalmışlık var. acaba böyle yapsam düzelirmi düşüncesi yiyo insanın beynini. ama ölümcül çirkinlikte öyle bişey yok.

ulan o diyilde bi an düşündüm acaba cocuk yapmasammı?
mantıken benim gibi biriyle bi azra akın'ın -bilmeyenlere




birleşmesi gibi bi ihtimal yok. gene mantıken kendim gibi birini bulucam. hadi en azından az çirkin biri. e ondan meydana gelen cocuk ne kadar bi ''cocuk'' olabilirki? hele genlerin coğunu benden alırsa. büyüyünce ergenliğe girip 'ulan baba senin genlerini s.kiyim'' demezmi bana? derse cevapta veremem ki. haklı cocuk. senden özür diliyorum oğlum şimdiden. hatta ismini berkutcan ne bilim berker tan gibi isimlerden koycam belki isimden kurtarırsın. ulan bide kız olursa. vallaha kızımın yüzüne bakamam lan. evde kalır sorumlusu ben olurum. sanırım 7 kuşağın küfür ettiği bi dede olucam lan ben. ama ananız olucak o kadındada suc var yavrularım. onun çirkinliğindende geçti bi parça.

en iyisi genetik bilimi iyice kendini geliştirene kadar cocuk fikrini askıya almak.

ha bide şey var

çirkin insanın kendiyle barışık olması. çirkin insan kendiyle barışık falan diyildir. ölümcül cirkin barışıktır. az çirkinin çilesi hep gözlerimi yaşartır lan. türlü türlü şeyler giyer gözleri daha az çirkin yerlere cekmeye calışır falan. hep bi ''biraz daha güzel'' olma uğraşı içinde sürer hayatı .

ölümcül öyle diyilki. ha istersen barışık olma. mal belli



bak mal bu. bunla istediğin kadar uğraş gene cirkin olucak. anca yüzü komple zımparayla kazıyıp yeniden şekillendircen. başka yürlü olucak bişey diyil cünkü. o yüzden yiyosa barışık olma. barışık olmaya mahkumsun yokse erir bitersin. mecbur olucan

Son olarak bi yazarın özlü sözünü söyliyim:

Keşke saçlarım gibi yüzümüde tarayabilseydim.

üstüne UMUT SARIKAYA ' nın bir sözü:

Tipimi s.kiyim

8 Mayıs 2010 Cumartesi

Dersanede bir gün

-bu yazdıklarım direk olarak dersane defterime ders sırasında yazdıklarımdır. arada çizdiklerim falanda var. bi ara üşenmeyip sayfaların resminide koyucam o zaman daha anlamlı olucak

Dersaneye geleli yaklaşık iki dakika oldu

Ders fizik.. sonra iki ders coğ ve iki ders türkçe var. sıkılalım diye seçip koymuşlar sanki. eyer öyleyse şaşırmam

cicek böcek ciziyodum iki dk dir. simdi yazayım dedim. hoca yanıma kadar geldi öndeki sırada oturanların defterine baktı. görücek diye götüm uçukladı. ama bana bakmadı gitti

konu elektrik galiba. akım makım bi dalgalar dönüyo ama anlamadım. hıhı evet 5R den üç tane var kısa devre oldu. benim beynim kısa devre oldu lan! nesye simdilik bu kadar. gelicem geri. bay bay!:)

Ohop yine ben! ders coğrafya. konu japonyanın özellikleri. ulan ben daha türkiyenin özelliklerini doğru düzgün bilmiyorum sorsan bor nerde cıkar diye her geçmiş pazarın mekanı bor dan derim sen kalkmış japonya diyosun. gerçi ilginçmiş lan japonya. hayat çok pahaşıymıs aşırı fazla para varmış. para bolluğu yaşıyolar. ortalama yaşam süresi 85 yıl. ulan ne diyorum kaptırdım kendimi. oha tişörtümden at kuyruğu kılı cıktı. yani insan dediğinde o uzunlukta bi saç olmaz. 1.5 metre kıskandım sahibini. iyice saçmalayama başladım lan. çık sıkılıyorum. kabir azabı gibi. ızdırap en iyisi size japonyayı anlatıyım lan

yer şekilleri dağlık ve engebeli bir ülkedir. tarım yapılan alan azdır. aktif voklanları vardır

örn: fujiyama-traş bıcağı markası gibi-

jeolojik olarak genç oluşumlu bir ülkedir fay hatlarına parelel olarak sıcak su kaynakları yaygındır iklim olarak muson rüzgarları görünür her mevsim yağışlıdır

deniz ulaşımı iyidir. hızlı trenleri pek bi güzeldir

Evet japonya konusunda yeterli bilginiz oldu. benim daha 3 dersim var. biri coğ ikisi türk. hadi bana kolay gelsin. gelcem ben

_türkçede yazamadım test çözdük. bide son ders bi ara galba uyudum

7 Mayıs 2010 Cuma

Müsteri çekme

sana müşteri dediğim için kusuruma bakma. ama öylesin gözümde. ben mal sahibiyim sende müşteri. ben fikir veriyorum sende onu sindirip kendin için kullanıyorsun. bi nevi alışveriş gibi. hiç bi şey vermeden alınan alış.

ha bu aralar kimse tarafından izlenmemekten sıkıntı duyuyorum. ha tamam aslında bu yazma işinede sadece kendimi ifade edebilmek için başladım. hiç takipçim olmasada yazıcam ama insan bazen istiyo lan izleyicisinin olmasını. ha zaten beni izliyosan garanti orjinal birisin. sıradanın benle işi olmaz cünkü. sıradanlara göre cok sıradan biriyim ben. sadece orjinaller için güzelim. kendimi övdümmü vur küreği kafama. nese ne diyodum. hah izleyici. e tabi izleyici dalda yetişmiyo. yerdende cıkmıyo. bi şekilde çekmek lazim dimi. e sokakta blogum vaar giriin yada aaabi allah rızası için bi comment abi dicek halim yok. tabiki benden daha eski ve sevilen yazar insanlardan yardım isticem.

onlarda kendi bloglarında benim blogu anlatan yazı yazıcaklar. sende gelip hmm bakalım neler yazmış hmm diyip bir iki dakikanı ayırdıktan sonra kapatıp bi daha asla bakmicaksın. sitir git pislik! herkes senmi? yazılarımı sevicek olanlarda var bence. valla lan inanıyorum buna. onları seviyorum ben. uyy bıcı bıcı ne güzel şeylersiniz siz.

nese aslında bunu arkadaşla konusurken şey dedi senin bloga daha fazla yazı ayırmak istiyorum. garanti çok makarna bişey olucak. cok harf varsa korkucan hacım. ne demiş abinin teki zamanım olmadığı için uzun yazdım. sanırım öyle bişey olucak. burdan ona kucak dolusu karton gönderiyorum. taşınmaya falan karar verirse işe yarar. ne var öpückten sevgiden daha kullanışlı.

ha gitmeden kendi blogumu tanıtan bi yazı yazdım lan. onu paylaşıyım

insansevmiyorumhaciben.blogspot.com

ister gir ister girme. zaten bana söylemeden girmeyi istiyenler lazim.

özünde bu işte. söylemeden merak edip girersen canımsın kanımsın. o zaman hoş geldin. ha diyer türlüyse

SİTİRORALET!

Plan

berk allah belanı versin senin gerizekalı herif bi kere işe yara lan bi bokuda düzgün yap bi bokuda düzgün yap be kardeşim. zarardan başka bişey diyilsin lan hayatımda. asalağın tekisin. tek bi faydan olmadı bana! tanıştığımız güne lanet olsun!

Tolganın bu sözleri sürekli zihnimde geziyordu. Durmak bilmeden beynime hucum ediyor kalbimin carpışını hızlandırıyordu. her seferinde gözlerimden bi damla yaş daha geliyor ve küfür etmemi sağlıyordu. sesi her yankılandığında bir küfür daha savuruyor onumde duran biradan bir yudum daha alıyor ve ağlamayı sürdüyordum. sonra biram bitti. artık ben boş bira kutusu bir kalem boş bir kağıt ve iki tabanca vardı önümde. veda etme vakti geldi dedim. gitme vakti geldi. oysa hiçde böyle biticeğe benzemiyodu. ikimizde cok sevmiştik iremi. tek farkı tolga biraz daha farklı sevmişti. düşündüm suçlu kim bizi bu hale kim getirdi diye. bilmiyordum. bilemeyecektim. öğrenmekte istemiyordum. istediğim tek şey her şeyin bitmesiydi. kısa ve acısız. kalemi elime aldım. elim titriyordu. yazım her zamankinden daha çirkindi. olsun ziyanı yok. kimsenin bunu bana söylemeye fırsatı olmayacaktı cünkü. göz yaşlarım mektubu ıslattıkça kalemi daha sert vuruyordum. kağıdın bazı yerleri yırtılmıştı. kimisi ıslaklıktan kimisi kurşundan. umrumda değildi. zira kimse soramayacaktı nedenini

ertesi sabah her zamanki gibi yola cıktım okula gitmek için. her zamankinden tek farkı yanımda ekstradan iki silah ve bir mektup vardı. yapılacak işlerimde vardı. tost yemek gibi. kim inanırdıki bunun son tostum olacağına. ben bile inanmakta zorlanıyordum. hem belkide son olmazı. hep istediğim gibi giderdi işler bende kurtulurdum. bilemiyordum. bilemeyecektim

ilk olarak mektubu cenk e verdim. ona bu mektuba gözü gibi bakmasını ve ne zaman sahibine ulaştırmasını söyledim. cenk iyi cocuktu. beni asla yarı yolda bırakmazdı. bu konuda ona adım gibi güvenebileceğimi biliyordum

ellerim titriyordu. irem gelip sordu iyimisin? .. salak. hiçbişeyden haberi yoktu. belkide asla anlayamayacaktı. umrumdada değildi. 3. ders tenefusu caldığında dışarı cıkmak yerine cok farklı bişey yaptım. elimi cantama attım. silahın kabzası hiç bu kadar soğuk gelmemişti. o alet hiç bu kadar ağır gelmemişti bana. ama kararlıydım. artık dönüsü yoktu.

HERKES YERE YATSIN SAKAM YOK! hiç bu kadar zevk vermemişti bağırmak. çığlıklar ve ağlamalar arasında yere düşen boş kovanın sesini denize düşen bi damlanın sesi gibi duydum. net ve pürüzsüz.

iremi aradım önce. öylece yüzüme bakıyordu. saçından yakaladım. ne kadarda yumuşaktı saçı. ipek gibi. böylesine bir muameleyi hak etmiyordu. ama elimden bişey gelmezdi o anda. YÜRÜ! diye bağırdım. ve yan sınıfa soktum onu. bana napıcaksın dedi. gülmeye başladım. ona tecavüz falan ediceğimi düsünüyordu. salak. ben değil o yapıcak dedim. berki gösterdim. ağzı kan içindeydi. bu kadar iyi yumruk atabildiğimi o gün öğrenmistim

bizden ne istiyorsun dedi. sizin benden istediğiniz şeyi dedim. anlamadılar. bi anlamıda yoktu zaten. şu durumda saçmalamak hakkımdı. iremi yere doğru ittim. belimden diğer silahı cıkardım ve berke attım. sorna iremi tekrar kaldırdım yerden. ağlıyordu. delicesine ağlıyordu.

Tolga aptal aptal elimdeki silaha bakıyordu. ne istiyosun lan diye zırlamaya başladı. tebeşir attım üstüne. kendine gel lan dedim. bana dikkati yoğun bi şekilde lazimdi. silahı irem in kafasına dayadım. seç. ya sen beni vurursun ya ben onu dedim. 5-4-3-karar ver hadi2- son sansın cok geç olabilir-1--yapmayacağını biliyordum. yapmasını sağlamalıydım. bende tetiği çektim- ilk olarak benim silahımdan bir klik! sesi geldi. sonra onunkinden bir bam! sesi. ortalık onun silahından cıkan kurşunun barut kokusuyla doldu. silahım boştu. içindeki tek mermiyi sınıfta milleti şaşkına cevirmek için harcamıştım zaten. gövdemden vucuduma yayılan kanın sıcaklığını hissettim. elbiselerimin kanla ıslanarak ağırlaşışını. dizlerimin beni taşıyamadığını hissettim. dizlerimin üstüne çöktüm. ağzında biriken kanı tükürdüm. sadece berkin gördüğünden emin olduğumda gülümsedim. bi anlam veremedi. salak.. son hatırladığım buydu sanırım..

-ELLİ ÜÇ HAFTA SONRA-

Tolga iki dakka iremciğinden ayrılda yanıma gel.
-ne var lan iki dakka yanlız kalamıcakmiyim sevgilimle
ya bi durbe abicim. önemli bu. kimseye söyleme. berk hakkında... hemen asma suratını. biliyorum duymak istemiyorsun ama bunu sana vermek zorundayım.
-bu ne?
mektup berkin şeyden önce son isteği
-ölmeden önce..
ölmeden önce....

2 Temmuz 2010

CANIM ARKADAŞIM TOLGA'YA

SANIRIM PLANIM İŞE YARADI?
ARTIK HİÇ Bİ BOKA YARAMIYOSUN DİYEMEZSİN HE? :)
SANA IREMLE MUTLU Bİ HAYAT DİLİYORUM DOSTUM. TEK İSTEDİĞİM

BU MUTLULUĞU KİME BORÇLU OLDUĞUNU UNUTMA

SENI CANINDAN COK SEVEN ARKADAŞIN
BERK


berkin mektubunu elimde tuttuğumda ne düşüneceğimi ne yapacağımı bilmiyordum. adeta sudan cıkmış balık gibiydim. mektubu ıslatan benim göz yaşlarımmı cenkinkilermi bilemiyordum. iremin aşkıım tolgacıım diye seslendiğini duydum. mektubu katlayıp cebime koydum. iremin yanında gittim

Masalların Gerçek Yüzü

Masallar ne güzeldir dimi. Hep mutlu sonla biter. Hep iyiler kazanır. Hep mutlu olur prenses. Hayatta böyledir denir. İyi olursan hep kazanırsın derler.Ve bizi bi güzel yerler.

Aslında hiç bi masal iyi bitmez. iyi biter sadece sanslı olanlar için.

Pamuk Prensesi al mesela. 7 cüce yolda hiç tanımadıkları yabancı bi kıza evlerini açar yemeklerini paylaşır onun mutluşuğu için madene gider çalışırlar didinirler. sonra cadı onu zehirler. güzelliği bozulmasın diye camdan mezar yaparlar ve onu sevmeye devam ederler. sonra günlerden bir gün prensin teki gelir tek öpücükle sihiri bozar prenseste prensle kaptırır gider. cüceler ise gene kendileri ile kalır. al sana masal. herkes prens olduğunu hayal eder. kimse cüceyi oynamaz masalda. ama hayatta hepimiz prensesi calınan cüceleriz işte.

Sonra çirkin ördek yavrusu var bide. ördeklerin arasına karışır ördekler buna çirkin der ama beslerde dışlamaz. sonra kuğuya dönüşür uçar ve sürüye katılır. onu farklılığına rağmen seven ördeğe dönüp bakmaz bile uçar gider. herkeste bir gün kuğu olucağını sanır. ama çoğu arkadan bakan ördek olur

işte böyledir masallar. tamamı yalan dolan. hep iyi sonla biter. sadece bi kaç sanslı insan için. kalanlar hep cüce hep bekleyen ördek.

Şu son günler

Garip.. Son günler herkes için garip. Kadere inanırmısınız bilmem ama bazen insanın inanası geliyor. cünkü ya kadere inanırsın yada başına gelen herseyin sorumlusu sensindir görüşünü benimsersin. bazen butun bu sorunların nedeni benim i kabul etmek ağır geliyor insana. o zaman düşünüyor işte. belki kader vardır diye.

eyer varsa rahatlar insan. bilir suclusu o diyildir. ama yoksa-ki bilirsiniz yok- işte o an üzülür insan. durup düşünür nerde hata yaptım diye.

sahi nerde hata yaptım?

Bilmiyorum. ama eyer söyleselerdi işte burda yaptın deseler düşünüyorum acaba onu deyiştirirmiydim diye.

sanırım yapmazdım. niyemi. o zaman asla ben olamazdım.

hayatta en ufak şeylerin bile bizde cok büyük etkileri var. yolda yürürken soldaki kısa yolu seçmeyip uzundan gittin diye belkide hayatının aşkına çarpıp onla tanışma fırsatını kaçırdın. asla bilemezsin. ama bildiğin tek şey sen su an sen sen oda o sağdaki yolu seçtiğin içindir. eyer ben anılsam bunun tek nedeni yaptığım seçimlerdir. ve belkide tüm bu acı ve sıkıntılardır beni ben yapan. beni eğiten bazı şeyleri fark ettiren. bu sıkıntılardır belkide. o yüzden saçma gelir yaşanmışlıkları deyiştirmek istemek. belki cok daha mutlu biri olucaktım ama o mutlu su andaki ben olmicaktim.

o yüzden şu son günlerde yaşadıklarımda çok şey kattı bana. bazıların gerçek yüzünü bazılarının değerini cıkardı ortaya. ama en cok beni dahada ben yaptı. bi yapboz parçası daha 'TAMAMLANMIŞ BEN'' i oluşturmak için oturdu yerine. bi adım daha yaklaştım belkide olmak istediğim kişiye.

o yüzden iyiki su son günleri yaşadım. iyiki insanların her halini gördüm. iyiki bazıları için değerimi anladım.
böylece kim olduğumu ve kim olma yolunda ilerlediğimi daha net anladım. ama belli mi olur belki bir gün soldan giderim ve hayatımın kadını çarpar bana. arabasıyla. gercek aşkım olucak olan kişi yollar beni mezara. hayatın güzel tarafıda bu işte sanırım. asla bir şey bilemiyorsun. planladığın şeylerin olmaması hayat.

5 Mayıs 2010 Çarşamba

Ekmeğin Tepesi

İkili ekmek. Somun. Mütiş bi besin. besin zincirimin en önemli halkası. bi ekmezsiz bide çorbasız yemeğe yemek demem ben. Ekmek olucak. şart..

heleki o ekmek fırından yeni çıkmış miss gibi sıcacık ekmekse deymeyin benim keyfime. sadece ekmeyi yiyip yemeyi bırakabilirim. o derece. O ekmeyin içine zeytin koyabilirsin sucuk salam atabilirsin peynir atabilirsin recel sürebilirsin nutella sarelle nurilla sürebilirsin tahin-pekmez e daldırabilirsin. ve sonucları hep süper olan kombinasyonların vaz geçilmezidir ekmek. kokusu falan. miss

ha bide o ekmek uclara doğru giderek daralırda uc kısımlarda toplanır ya. işte o uc kısıma atılan diş in tadı bi ayrı be okur. valla lan. ekmeyin geri kalanının 7-8 katı daha güzel sanki. bi eve giren ekmeyin alt ve üst kutupları kemirilmişse o ev şen evdir güzel evdir. anne baba cocuk farketmez o tepe bi fert tarafından ısırılır. ısırılınca o ekmek dahabi güzel daha bi sevimli daha bi besleyici olur.

benimde en büyük keyfim odur. sırf tepeye dış koycam diye az fırınlara gitmemişimdir ben. takıntım vardır o konuda. benden baska biri yerse kan cıkar evde.

misal bu az önce fırından aldığım mis ekmek



buda bi iki saniye sonraki hali



ve hacılarım eminimki bana hak veriyosunuz bu meret böyle yenince pek bi güzel oluyo diyosunuz ve sizde aynısını yapıyosunuz biliyorum. bu huydan asla vaz geçmeyin lan. çok güzel bişeyki bu. iyiki ekmekler böyle. düsünüyorum ya ekmekler yuvarlak olaydı. ne kötü olmazmıydı?

4 Mayıs 2010 Salı

Arkadaşlık

İnsan özünde şerefsiz bi varlık hepimiz biliyoruz. alayımız ipnetor puştlarız. hyatımız cıkar. öyle..

misal en yakın arkadaşları görüyorum. kendilerine en yakın arkadaş diyenleri. arada mütiş bi cıkar ortaklığı var ama bunu cok yakın arkadaşlar arasında olur böyle seyler diye meşrulaştırıp sevimlileştiriyolar ve bunu normal geliyo. aslında alakası yok. misal iki adamdan biri para istiyo biri cevre. cevre istiyen para sacıyo para isteyenler saçana gidiyo cevre istiyenin çevresi para istiyenin parası oluyo ve üstü örtülü bi ortaklık başlıyo. ikisininde cıkar ortaklıgı olduğu için birbirlerinin ipneliklerini ahahaha buda hep böyle cılgındır diye kapatıyolar. sonrada yakın arkadaş oluyolar.

yada ne biliyim biri populerlik istiyo biri kendini dışa vurmak istiyo-bakınız sevris yazımdaki insancıklar- hoop birleşip arkadaş oluyolar.

ama dostluk öyle bişey diyil lan. arkadaşlıkta bi arka olayı var. sen benim arkamı ben senin arkanı gibi. ama dostluk öyle diyil. o yüzden az arkadaşım cok dostum var. öylede olmalı. bence her arkadaşlık bi çıkar üzerine kuruludur ve o cıkar ortadan kalkınca arkadaşlık habidiii diye yıkılır. ama dostlukta bi karşılıksızlık vardır. dostluğu bu kadar güzel kılanda budur lan zaten.

ey dostlarım sakın arkadaş olmayalım lan. bana arkadaşını say dediklerinde bilin sizi saymıyorum. siz arkadaştan cok fazlasısınız cünkü. seviyorum sizi.

pislikler!

arkadaşlarım. alayınız ölseniz arkanızdan zerre göz yaşı damlası dökmem lan. nefret ediyorum siz arkadaşlarımdan. allah hepinizin belasını versin..

Geberin emi!

Adım adım intehar -yazı öncesi-

bu sıralar geyik yazılardan cok bi hikaye yazmaya yordum kendimi. adıda bu üstteki şey olucak. konuda sey bi herifi intehara götüren olaylar. on üc bölümden oluşucak. sonunu söyliyimmi lan? he? he? ayy hayıırr heycanını kaçırma dediğinizi duyar gibi oldum. yada bana öyle geldi.-topu topu 5 kişi var lan. 5. yazıyla 'BEŞ'-

aslında sonunu bende bilmiyorum. başlarsam gelir gibi geliyo. aslında yazı yazmak cok acayip bişey lan. asla istediğim şeyi yazamıyorum ama sonunda aa cok güzel oldu lan dediğim seyler yazıyorum. yani kuzeye yelken acıp kendini batıda bi koyda bulmak gibi. belki büyük bi başarısızlık ama seviyorum sonuçları. onlar beni mutlu ettiği sürece sorun yok.

misal bi keresinde beslenme çantası konulu bi yazı yazıcam diye oturmustum ama sonunda bu blogdaki yazılardan birini yazmıstım. misal bundada yazıcağım öyküyü anlatıcaktım ama simdi ne anlatıyorum-değişimi görün işte-

aslında cok acayip bişey lan. yani yazını sen beyeniyosun sen beyendiğin içinde insanların beyendiğini düşünüyosun.-bi ersin karabulut cümlesi tadı aldım lan-
ve inanıyosun buna. ona buna sorup teyit ettirmeye calısıyosun o ve bu bunun aksi bi şey diyincede kızıp sen ne anlarsın lan diyosun. ilginç.. ego işte.

ama bu yönden sanslıyım lan. misal bi yazımı beyeniyorum ben sonra gidip sıra arkadaşıma soruyorum oda ımm söylemem gıcıklık olsun diyo. o an rahatlıyorum işte. diyorum tamam hacı bu yazı olmuş. cünkü kıskançlıktan çatlamasa bu yazıyı niye ben yazmadım niye blogumda yok niye anıl kadar başarılı değilim demese böyle demez. kötü olsa kötü der ama ımm söylemem gıcıklık olsun dediğinde kıskançlıktan çatladığını niye bunu ben yazmadım dediğini anlıyorum-şaka bi yana cok cii bi insan kendisi destlerkeri için teşekkür ederim ona:)--> hananııyy kullandığım ilk simili-

sonuçta okuyanın sevdiğini sandığım benimde içime sinen seyler cıkıyo ortaya. tabi coğu başta olması gerekenle alakasız. hatta hepsi. ama olsun. güzel oluyolarmı oluyolar. o yetiyo bana.

zati biri olmadı dersede abi ben aslında onu yazmıcaktım asıl yazmak istediğim sey cok süper sonik bayılırdın dicem kurtulcam. ama yazılarım güzel lan. yani bence güzel ben seviyorum. bence herkes sever yani. dimi lan? hem sevmiyen bu işten anlamıyodur bence!


hikayenin sonunda adam ölüyo....

servisim

Saf nefret nedir bilirmisiniz? Ben biliyorum. Ciddi ciddi ama. okula giderken kullandığım servise karşı saf bi nefret besliyorum. öyleki ara ara o saf nefretin içinden cıkıp yanımdaki boş koltuğa oturduğunu görüyorum. aabi n'olcak bu halimiz bu nereye kadar devam edicek nedir bu işin sonu diyo bana bende bilmiyom hacı hem sigigit vıdı vıdı yapma müzik dinliyorum diye kovuyorum onu.

yanlıs anlasılmasın nefretim servisçiye servisin kendisine falan değil. direk olarak servisteki insanlara. beni mokokolara atın ama oraya koymayın o derece. -isim kullanmıycam-bı kız var allahı var güzel kız. ama nası desem biraz eööö süzme salak. -kosmoz la kuantum fiziğini karıştırıp ayy sikrıt kitabını okudum kuantum fiziğini anlatıyo sen okumadınmı cahil. ben kuantum fiziğini cok merak ediyorum araştırcam diyen bi tip diyim siz anlayın- kızda vurgu adına tek bi şey yok. ay beni annamıyoshun taaammııı gibi konusuyo mıı lar yorhsun larda sesi incelip tizleşiyo falan. ızdırap. mp3 ü delip geciyo resmen.

bide bu kızla konusan cocuklar var. kızı sürekli aşşağılıyorlar kızında buna sesi cıkmıyo. aşşağılarkende bi bağırma bi böğürme. ulan sokak inliyo. ağaahahahaaa vüeeee yooo healaal beee bildi yeaaa falan beynim sitiliyo sayın okur. anla halimi. kızın ses cıkarmamasının tek sebebi ise -tahmin- ilgilenen biri olması. bu yani. karısılıklı cıkar.

yolumda uzun yol boyu bunların geyiğini cekiyorum ama muhabbet konuları azabın önde gideni. rezze ilginçliği yokken herkesin vuhaaaaaa diye bağırması harbi ilginç. anlamıyorum anlamıcam.

ha bide sey var soforun bi arkasında oturuyorum miletten biride illa ayakta gitçek. bos serviste ayakta gidiyolar artık niyeyse-bel altı esprileri bilenler anlar- ve o giden illa sofor koltugunun yanındaki ikili koltuga yaslanmalıdır ve illa herifin ya g.tü yada cinsel organı benim omuzuma sürtmelidir. kural gibi bişey.

bunlar arasında yolculuk ederken servisin bas abazası herkesle muhabbet içinde olan-aşağılamaya dewam- kişi canı sıkılınca gelir bana sarar benim kimseyi bulamadın banamı sarıyon lafıma evet hehehe diye tepki verip gider falan. hala ızdırap.

servisimden nefret ediyorum. bitmiycek bi nefret. allah o servisin belasını versin. lastigi patlasın hız sınırını aşsın. öyle yani