''You are only as free as your mind lets you be''
Philip Anselmo

5 Kasım 2010 Cuma

Ölmüşüm Haber Verenim Olmamış

Garip bi durumdu. Karşımda kendi cenazem. Kapıyı açıp içeri girmiştim ve karşımda bu sahne vardı. Arkama baktığımdada bu yere geldiğim kapı. Tek farkı kapalıydı. Açmayı denedim olmadı. Bağırdım duyulmadı. Birine dokunmak için adım atmamla her şey aynı anda bir adım uzaklaştı benden. Bir daha denedim bir daha kaçtı tüm sahne. Arkama bakmadan koştum. Ne kadar koştuğumu bilmiyorum. Ağlamayı denedim olmadı. Sadece koştum. Sonra arkamı döndüm, hepsi ordaydı. Aynı şekilde tam bıraktığım gibi. Ordan oraya yürüyorlar şaşkın gözlerle birbirlerine bakıyolardı. Heralde ani bi şekilde ölmüşüm. Kimse mantıklı görükmüyordu. Bi süre sonra herşey normal gelmeye başladı zaten.

Bir süre sonra bende alıştım zaten duruma. Oturup tadını çıkarmaya çalıştım. Tahmin etmediğim kadar kalabalıktı. Ama yinede beklemediğim kadar az insan vardı. Hani böyle kendini dışarıya kapatıp hiç bi yaşam belirtisi göstermediğinde hiç kimsenin aramıycanı bilirsin ama bi yandanda 'acaba şimdi beni kaç kişi düşünüyo acaba kaç kişi arıyacak?' diye merak edersinde iki kişi ararya. hani her iki durumdada yanılırsın. Aynen öyle bi durumdu.

Herkesin üstünde siyah giysiler vardı. Çok ironik diyil mi aslında? Yaşayan herkesin üstü siyah ama ölen kişinin son giysisi beyaz. İşte buna gülerim ben. Tanıdık yüzler aramaya koyuldum sonra. Bir sürü tanıdık insan vardı. Ama hiç birinin yüzü tanıdık değildi. Hepsi anlamsızdı. Fabrikasyon gibi. Gözleri kırmızı olanlar bile vardı. Bi an kendimi sabah erken uyandıkları için böyleler diye düşünmekten alamadım. Sonra birazcık utandım. Sanki haksızlık ediyomuşum gibi geldi. Buna inanmak istedim daha çok. Birilerinin arkamdan ağlayacağı fikri hoşuma gidiyodu o an. 'Vay be. Birini ağlatabilecek kadar çok seviliyomuşum aslında'. Gülümsememin sıcaklığını hissettim sonra. Garipti. Ölüler gülemez ki.

Sonra omzumda bi el hissettim. Dönüp baktım ağır ağır. Artık başka hiç bir şeyin bana garip gelemiyeceğini düşünerek. Sonra gene yanıldığımı anladım. Karşımda üç tane beden. Üç tane ben. Kendi cenazemde üç tane daha ölü ben görmek pek kolay tarif edilebilecek bişey diyil doğrusu. Görünüşleri giyinişleri bana benziyodu. Benim aynımdı. Ama üçüde eskimişti. Eskimişten en eski görünene doğru duruyolardı. Ne oldu şaşırdın mı? diye sordu ortadaki. Üstü tozlarla kaplıydı. En öndeki atıldı 'onu biraz rahat bırak. Buraya ilk gelişini hatırlamıyomuş gibi yapma!' Bunun üzerine en arkadaki atladı. Üstü toz içindeydi. Ama ikinciden farklı olarak silik bi fotoraf gibiydi. Kaybolmaya yüz tutmuş. 'Hey hey kavga etmeyin. Onu düşünün biraz. Kim bilir ne haldedir kim bilir aklından ne geçiyodur?'

Bütün bu sapıklık arasında s..sizde kimsiniz? diye sorabildim güç bela. 'Tanımamış gibi yapma!' dedi ilki. 'Biz seniz. Sende biz. Bütünün parçasıyız. Bütünden zorla atılmış parçalar' 'ÖÖF amma uzattın' dedi ikinci.'Bak orda kimi görüyosun?' dedi bana.

Kendi tabutumu dedim. 'Peki yanında?' K.. KENDİMİ.... 'Peki.. Onun yanında?' Gene kendimi...
Neler oluyodu burda? Neresiydi burası. O anda farkettim. Tabutun başında ağlayanlarında hepsi bendim. Etrafta bir sürü ben vardı. Eski, yeni, yıpranmış, neşeli, umutlu... bir sürü ben. Ama hepsi silik hepsi yok olmaya yüz tutmuş.. Aralarından biri dikkat çekiyodu sadece. Bana en yakın olan. Cenazemde bana ağlayan bana en yakın olan. Ayakta dimdik duran. En görünür olan. En yeni. En güçlü duran. Gözlerine baktım onun. Ta ruhunun derinine. Kalbinin içine. Karanlık, soğuk,. Ama hayır. Ne karanlık nede soğuk. Cehennem gibi kızıl, cehennem gibi sıcak. Cehennem gibi yanmakta. Nefretin ateşiyle körüklenmiş bir beden. Öfke ile dolu zihin. Tedavi edilemeyecek kadar hasta. Tedaviyi reddedecek kadar hasta.

Benim koluma girmiş ona dik durmasını söylüyor. Bağırıyor haykırıyor. Adeta beni ele geçiriyor. Daha çok bağırdıkça daha çok yanıyor daha çok büyüyor daha çok siliyor ötekileri. O netleştikçe diğerleri silikleşiyor. İçimde bir parçanın daha yok olduğunu hissediyorum. Daha çok kaybolduğumu..


Bitiyor sonra her şey. Yok olup gidiyor. Ne benler kalıyor ne tabut. Sadece ben varım artık. Ben ve öteki herkes. Taşların yavaş yavaş yerine oturduğunu hissediyorum. Yavaşça dünya tekrar bir araya geliyor ayaklarımın altında. Tekrar insanlar akmaya başlıyor sağımdan solumdan. Tekrar korna sesleri geliyor. O kabus geçip gidiyor. Geriye hiç bir şey kalmıyor.

Gözlerini ta ruhumun içine dikip 'Ayağa kalk, Güçlü ol! DİK DUR!' diyen 'O' ndan başka hiçbir şey kalmıyor