''You are only as free as your mind lets you be''
Philip Anselmo

30 Haziran 2010 Çarşamba

DERTSKER İLK MACERA

HAYATIN İÇİNDEN BİR KAHRAMAN!

Evde uyuklarken bir gümbürtü sesiyle hıyıhh diye kalktım yattığım yerden. Yanağımdaki salyayı silmemle noolyo lan diye cama atlamam bir oldu. Bir bombamı? Bir kazamı? Hayır çok daha önemli bir şeydi. Benim dişime göre bir sorun. GÖKGÜRÜLTÜSÜ!

Gökgürültüsü yağmurun habercisiydi ve yağmur ıslanmamak için duvar kenarına tıkışan insanların cafelerde yiyişme fastları yarım kalan ciftlerin ve en önemliside ıslanan saçlarını şekile sokup sokaklarda deli gibi kolan veletlerin habercisiydi. İlk ikisi o kadar önemli değilde ücünsücü çok büyük bi dertti. Artık duramazdım. Görev beni bekliyodu!

Hemen süperseksi köstümümü giydiğim gibi atladım münübüse. Evet daha kendi süper dertsimobil imi alıcak parayı bulamamıştım. O yüzden hala münübüsle yolculuk ediyodum. Ama bu halktan biri imajım için çokda iyi bi durumdu. Yağmur iyice azmaya başlamıştı. Etrafta yağmurda oynaşan gencleri görebiliyordum. Bu iyiye işaret değildi. KAPTAN BİRAZ DAHA HIZLI! dedim SUS SKERİM! dedi. Şurdan bi kişi dedim tamam dedi. Bu onla son konuşmamız oldu. Devam etsek dövücekti çünkü. Ama sakın korktuğum için sustuğumu sanmayın. Sadece yardıma ihtiyacı olan insanları bekletmemek için. Valla lan. Cidden.

Neyse son durağa geldiğimde durum vahimler vahimiydi. AMAN ALLAHIM O NE MANZARA! her dükkanın tentesinin altına sığışmıs insanlar ıslak ıslak el ele tutuşan ciftler. AMAN TANRIM KALBİM dedim. kalbim sızlıyordu. Çok atik bi hareketle koştum sarıldım bi tanesine öptüm herşey gecicek korkma dedim aayy sapıkmısın bee dedi dedim yooo kahramanım. süperbikahramanım. erkek arkadaşı geldi defol git lan burdan dedi. Bi daha başınız sıkışırsa beni aramayın lan dedim. Taş attı arkamdan. taşı nerde bulduysa. Manyak herif. Yağmur altında bi çift gördüm sonra. Hala oturuyolardı. Gittim yanlarına dedim manyakmısınız zaatürre olcaanız lan deliler dedim gidermisiin dedi hatun. Dedim SIS LA! sağlıın için çalışıyoz burda çırıfıt. Güç bela bağıra bağıra altım bunları kuru bi yere. gerçi erkek arkadaşının deli galba istediini yapalım gider demesininde etkisi olmuştur. sonra ben bunu duyunca bunları ilk kuru bi yere aldım. sonra ayaamla su attım üstlerine kaçtım sonra. ne yaptılar bilmiyorum. ama kızın aayyy dediğini duydum. Mal lan bunlar. az önce yağmur yağarken ses cıkarmıyolar biz atınca ay oluyo. hiç birini kurtarmıcan aslında. töbee töbeee.

Ve en sonunda sokakta saçları mohikanımsı veledi gördüm. Dedim aha bölüm sonu boss u. Atladım üstüne. Dedim yavrum naapıyon sen. AMVA BIRAH AMCA dedi. Dedim sus. kolumla silmeye başladım kafasını. bu çırpındıkça bastırdım ben. amcüeeeee amcüee bırah amcüeeeee diye zırlamaya başladı. ama işe yarıyodu. kafanın kurulandını hissediyodum. sonra kafamda bi acı hissettim. herşey bitti sonra.

Babası gelip kafama tabelaylan vurmuş. dükkan tabelasıylan. evde uyandım ben. üstümde ne olur ne olmaz diye evin adresini taşıyodum. dövdükten sonra taksiye koymus eve yollamış..

VE BİR GÖREV DAHA BÖYLE BAŞARIYLA BİTMİŞTİ.

Güzin Apla Köşesi

Bişey farkettim ben süper dert dinliyomuşum lan. Bunuda nası anladım söyliyim kendi kendime dertleşiyodum daha derdimi söylemeden anlıyodum derdimi. Dedim obaa bende iş var. Leb demeden leblebi. Yani iyi dert anlatamam ama iyi anlarım. İyiyim iyi. Valla bak

E dedim madem böyle bi süper gücüm var o zaman ne duruyorum hadi kullanıyım. İnsanlık yararına kullanıyım bu gücü! Tabi süperkahraman olmak kolay diyil. İlk bi kahraman olucan sonra bide süper bişey yapıp süper kahraman olucanda ismini duyurcanda kostum falan dikicende ilerleyen bölümlerde bi yardımcı bulucanda-yardımcı şart- sonra bı hatunu kendine aşık edicen sende ona aşık olucan ama süper kimliğin açığa çıkmasın diye kıcını yırtıcan böyle maskenin altından altından öpüşçen falan ohoo uzun iş. Bide zeytinburnundan süperkahraman cıkmaz olum. valla. yer sakat. düşünsede clark kentin kripton taşıyla zeytinburnuna düştüğünü. Sopalarla döverlerdi valla el kadar cocuğu. Polis falan kurtaramzdı. Gerçi kurtarsa ayrı bi dert bide polisten dayak yicekti. Üstüne bide ağlarsa tamam. Ağlayan cocuğu döverek susturmaya calışan tek millet bizizdir lan heralde. ühüüüü sus lan sus 'çotanaak' BÖĞÜHEEEEEEEEE ulan bak hala 'tekmevurtekmevur' 'ZÜHEEEE ZÜHÜ ZÜHÜ ZÜHEEEEEEEEE' ulan senin ben 'sağlısollugirişsağlısollugiriş' ........ Heh sustu sonunda oh beee. Bok sustu öldü lan çocuk nereye sustu. Neyse iyiki amerikaya inmiş süperklark.

Bende düşündüm benden böyle bişi olmicana göre dedim en iyisi süperbikahraman oliyim. Yani anıl sen süperbikahramansın yaaa. Yani süperkahraman diyil. Normal tırttan kahraman ama gönüllere taht kurmuş. Daha kolay. Evet evet süperbikahraman daha iyi.

Sonra bide süperkötüdüşman bulmak lazim ki kapışalım aksiyon olsun. Ulan düşündüm acaba bana nası bi düşman gider.

STRAPON KADIN? aboow yok yok sakat onu geç onu geç. İlerde dövüşmek zorunda falan kalırım mazallah. Gerek yok. MAKYAJ ADAM. onuda geç. GEYADAM. Yok lan ben gey dövemem korkarım. Ne korkak kahramanmışım lan ben. Nese sonraları işte ANKETÇOCUK a karar verdim.
ANKETÇOCUK: 17 YAŞINDA GENÇ ERGEN ABAZAN KÖTÜ KALPLİ ŞEYTANIN YARDIMCISI!
TAKSİM BAKIRKÖY GİBİ MEKANLARDA GENC KIZLARA Bİ ANKET YAPIYORUZ MEMELERİNİZ KAÇ BEDEN? Bİ VURUŞ KAÇ KURUŞ? GİBİ SAPIKÇA PİSLİK SORULAR SORAN Bİ HALK DÜŞMANI. BİRİNİN BU DERDİ DURDURMASI LAZIM AMA KİM? KİM BU PİSLİĞE DUR DİYEBİLİCEK? POLİSMİ? HAYIR? SİVİLSAVUNMA? HAYIR BUUU BUUUU 'DININININIIIIIIIIIN' DERTSKEEER! 'ben oluyorum bu'

DERTSKER TOPLUMUN DERTLERINI ÇÖZMEYE GELİYOR! ARTIK DERDİNİZ TASANIZ KALMIYCAK! ANAHTARSIZMI KALDINIZ HEMEN CİLİNGİR ÇAĞIRIR EVDE YEMEKMİ YOK HEMEN YEMEK HAZIRLAR ÜSTELİK YEMEĞE ORTAK ÇIKIP EVDEKİ PİS OTLAKCI KANKA EKSİĞİNİ BİLE GİDERİR! ACIL KORKAK DERTLERİNİ BİTİRMEYE GELDİM!

Evet sanırım böyle bişey oldu. Full siyah bi kostüm. Üstelik öyle vucudu sarıp hatları ortayada cıkarmıyo. Bol böyle tam rahat ediyosun. Önde DS yazıyo amblemi sen hayal et artık 'yıha yıha terbiyesiz gülüş'

Tamam lan oldu bu iş işte. Hadi ben milletin derdini çözmeye gidiyorum.

Bu arada güzün apla köşesi ne alaka dersen eyer senin sorunların dertlerinde varsa yorum falan at çözücem-ulan 7 izleyicim var onlardan en fazla 2 si yazıcağı için söylüyorum bunu. bu kadarda işgüzar bi kahramanım. dediğim gibi süperkahraman diyilim 'SÜPERBİKAHRAMA'NIM.

DERTSKER DERTLERİ ÇÖZMEYE GELİYOOO!

Tu bi kontinyıd.

Yeni bölüm

Coming soon
-bi arkadaş bunu 'komik son' demek sanıyomuş. flim gelince gidermiş cıkısta ulan bunun neresi komik dermiş. öptüm o arkadaşı.'arkadaş lafın gelişi sana asla 'arkadaş' demem bilirsin

RISING OF THE FOLLEN SUN

Yüksel. Yüksel ruhum! Yüksel ve gök yüzüne çık. Omega'nın olduğu kata çık. Ve ordan bak aşağıdaki sefil ruhlara.

Sanırım oluyo lan. Hissediyorum.Yükseliyorum-ve hayır boy uzamasından kaynaklı bişey diyil-

Ruhumun sonunda özgürleştiğini hissedebiliyorum. Finally free diyebiliyorum. Aslında eski halimi özlemiştim. Hani şu bunaltılı fake anılı. Hatta ne zamandır öyle bunaltılı diyilim falan diycektim. Gerçi dün gördüğüm kabuslar biraz sarsmıştı beni ama olsun yinede eskiden olsa 2-3 gün beni 'çevrimdışı' hala sokardı o kadar etkili olmadı. Sevindim. Mutlu oldum.

Özgürlüğün o güzel tadı tekrar dilime yayılmış gibi. Elimdeki kanı temizliyorum şu anda. Katilim. Kimsenin görmediği bi cinayet işledim. Katilde benim maktulde. Kendimi öldürdüm. Sercan abinin dediği gibi 'tetiği çektim olum ben'. Tabi benim dertlerim onunki kadar büyük olmadığı için tedaviside gayet kolay oldu. Diyolarla herkesin dertleri zekasıyla orantılıdır. Doğru. Kim demiş salak olmak kötü diye! Salak olmanın hafifliği var üstümde

Yeni bir ben? Hiç sanmıyorum ama bi kaç gün için gidicek güzel bi anıl var şu anda. Yİha! En azından şu ünirock geçsin görelim bakalım. Ünirocka kadar keyfimi kimse bozamaz lan!

Aklımda bi resim var şimdi.

Kıpkırmızı bi gökyüzü. Bulut yok 'm' den yapılmış martılar yok. Kıpkırmızı bi gökyüzü. Kan gibi. Ve tam ordada dev bir güneş. Güneşin altında çıktığı yerde kocaman bir bataklık. Yeni yeni kapanmaya başlayan bi bataklık. İçinden bişey cıkmıs cıkanın boşluğunu doldurmak için içine doğru akıyo. Kahve rengi bi bataklık. Güneş parlama çalışıyo. Çılız bi ışık yayıyo etrafa ama yayıyo işte. Parlıyo yinede. Ve güneşten yere bataklığın çamuru damlıyo. Daha tüm pisliklerden arınamamış ama olsun. İçerden çıkmışya oda yeter ona. Belki ilerde o kalıntılardanda kurtulur ve gökyüzündeki eski yerine geri döner.

'Gökyüzüne baktığımda güneşi gördüm ve umutlandım. Sonra içinde bulunduğum bok çukurunu farkettim. En azından o bok çukurunu tanıyodum' Bi yazımda buna benzer bişey söylemiştim.

Al şimdide yeni lafım bu olsun:

SİKMİŞİM O ÇUKURU SİKMİŞİM İÇİNDEKİ BOKU. GÖKYÜZÜ BENİ BEKLİYO


-HADİ BUDA ÇOK ZOR ZAMANLAR GEÇİREN Bİ DOSTUN ANISINA OLSUN. HER NE KADAR OLAYLARDAN 'BİHABER'DE OLSA -BU CÜMLEDE ANLAM ARAMA Bİ ANLAM YOK İSİM GEÇSİN İSTEDİM EUHE- ARAMIZA DÖNMÜŞ SONUNDA. ÇIKMIŞ İÇİNDE BULUNDUĞU BATAKLIKTAN. HOŞ GELMİŞ ARAMIZA ÖZLEMİŞTİK -ilk belki son defa- :)

29 Haziran 2010 Salı

METAAAL!







Yorumsuz versem kimse darılmaz sanırım. Böylemiymişiz lan biz. 90 larda böyleymişler ama. Tİ ALLAH BELASINI VERSİN HEPSİNİN!

Kadınlar şeytanın ağıdır

Kadınlar, şeytanın ağlarıdır.”
Kadınlar, şeytanın ağlarıdır. hadis-i şerifi nasıl anlaşılmalıdır?

Kadınlar, şeytanın ağlarıdır. hadis-i şerifinde, gayr-i meşru sevgiye kapılan ve ebedi saadetini kaybeden erkeklerin acı âkıbetleri çok veciz bir şekilde dile getirilmiştir. Şeytanın ağı olan kadınlar, onun yolunda giden, böylece hem kendi ahiret hayatlarını tehlikeye sokan, hem de başkalarını haram yola sev eden kadınlardır.

Bir genç bir kız, yarın kiminle evleneceğini bilmeden ve zaten önünde uzun bir tahsil hayatı da varken, kimin ölüp kimin kalacağı meçhul iken, dikkatlerini çektiği ve şehvetlerini tahrik ettiği yüzlerce insandan ancak birisiyle evlenebileceğini de çok iyi bildiği halde, kendini ölçüsüzce açıp saçabiliyorsa, bu kızımız, sevginin hakikatine erememiş ve bilmeden şeytana ağ olmuştur.

Şeytan o ağ ile, nice gencin iffetini, hayasını, terbiyesini ve nihayet imanını avlar. Nicelerinin hayallerini ifsat ve iç dünyalarını harap ettikten sonra, bunlardan birisiyle alâka kuran bir genç kız, onunla nikâhlanacağı âna kadar da nice haramlar içinde yaşar.

Bu hayatın sonu nikâhla biterse, geride günah ve isyanla dolu koca bir zaman dilimi kalacaktır. Ya çoğu kere olduğu gibi, sudan bahanelerle bu evlilik gerçekleşmezse işte o zaman, âhiretteki dehşetli azap yanında dünyada da taraflar için bir ömür boyu sürecek vicdanî neticeler miras kalacaktır.

Kadını şeytan ağı olarak tarif eden hadis-i şerif, hem kadınları dikkatli olmağa çağırmakta, hem de şehvet esiri erkeklerin gerçekte kimin ağına takıldıklarını haber vermekte ve onları ikaz etmektedir. Bu hadis ile, şehvetine esir olmuş bir erkek, şeytanın ağına takılmış serseri bir balık olarak tasvir edilmektedir.

Alaaddin Başar (Prof.Dr. -SENİN PROFOSORLUĞUNE SOKİYİM BEN)

İnternette gene biz 'laik ateist agnostik aczmendi müsveddeleri'-Ali Bulaç ' ın BİZİM için kullandığı tabirdir.- ile ilgili haber ararken gözüme çarptı. Ey siz fahişeler okuyunda ibret alnın yanıcaksının ŞEYTANIN AĞLARI!!

Bir güzel festival

Evet bilindiği gibi sonisphere festivali bitti. Malesef. Gerçi etkileri-o muhteşem gaz heryerde siyahlı abi ablaları görmenin verdiği mutluluk ve ayaklarımdaki ağrı -hala devam ediyo o ayrı. Şimdi bu festivalin bi kritiğini yapıyım dedim ben kendi kendime. İyi demişim. Tebrik ettim kendimi.

Öncelikle bu konuyu 3 bakış acısıyla ele almak lazim.
1.İçerdeki konser izleyicisi
2.içerdeki metalci
3.dışardan festivale bakış

1. den girelim.
İÇERDEKİ KONSER İZLEYİCİSİ

Ona zaten diycek bişey yok. Millet deli gibi eylendi. Gruplar harbiden sağlamdı-çoğunluğa göre. misal alis in ceyns baya beyenildi ama bana göre homoseksüel gey vokalden başka bişey yoktu. yani adamın hareketleri falan. bariz geylik süzülüyo adamdan. vokali cıkart bildiğin black label tonlarında bi gitarları o tonda bi rifi var ama vokal bi giriyo. abooww böyle bacağı sağa sola kırmalar falan.- gruplara dencek bişey yok. gerçi çok şey derim ramşteyn müzikal açıdan bi ske benzemiyo diyebilirim sadece görüntü var diyebilirim öyle uzar gider gerek yok. yani genel olarak bakarsak babalar gibi bi konserdi. isteyen istediğini aldı.

Gelelim 2 ye.

2 İÇERDEKİ METALCİ

İçerdi metalcinin hali haraptı be. Güvenlik rezalet zaten. Pogo yapmayın adam gibi durun diyen güvenlik görevlisimi olur lan! Metal festivali lan o. Sen ne diyosun! Gerçi o adama en güzel cevabı gene o herifin çevresinde moshpit yapmakla verdiler ama neyse. üzüldüm lan o mosha giremedim diye. O sırada anthrax vardi. İzlemek daha ağır bastı. Neyse güvenlik diyodum. Allah hepsinin belasını versin. Küçük gördükleri-yaşca cüssece- herkese etmediğini bırakmamışlar. Telefonlarını almaya calışmışlar giysilerine laf etmişler-bileklikleri içeri sokmamış adamlar. daha ne diyim- biz gene bi nebze iyiydik tribünde headbang yapanları atmaya kalkmışlar lan. mına koduğumun doruk'u. ama ünircok un güvenliğide doruk mus. Götleri yerse ordada yapmaya kalksınlar aynısını. Valla kenıbıl abiye sunarlar oda klibinde oynatır. George abi MAKE THEM SUFFER! uhehehe.

Neyse güvenliği hallettik gelelim ses sistemine. Oda rezalet. Megadeth i doğru durust dinleyemedik lan. Yarım yamalak bu kadar iyiyken hele bide düzgün ses olsa. ohoo nese genede halloldu sonra ama olmaması lazimdi tabi.

Sonra festte su kalmamıs lan! yuh dedim. bira var su yok. onu bile düşünememişler. marka ile şatış yapıyolardı markalar bitmiş. ona gülmüştüm. ama anlıcayınız gayet tırttoroş bi organizasyondu. seneye daha iyi olur artık heralde bilemicem

Ve en eylenceli kısım 3

3 DIŞARIDAN FESTİVALE BAKIŞ

Habervaktime girmiyosunuzdur umarım. ama bazen eylenmek için bakmak lazim. ordan alınan haberi değiştirmeden veriyorum ahana bakın
Şehitlerin anısı içindurdurun bu rezaleti
Para Akbanktan, organizasyon İsrailden, iğrençlik Almanlardan Doğu ve Güneydoğudan bir biri ardına gelen şehadet haberleri yürekleri yakarken, Beşiktaş İnönü Stadyumu büyük bir rezaleti bekliyor..

İsrail alçak bir tezgahla Mavi Marmara gemisinde 9 vatandaşımızı şehit edip, Türk mallarına ambargo uygulama küstahlığında bulunurken, Sabancı Holding'e bağlı Akbank, İsrailli bir firmanın organize ettiği ve Avrupa'nın en ahlaksız müzik grubu olan Rammstein'ın sahne alacağı Sonisphere isimli festivale sponsor oldu. Cuma günü başlayacak festivalin iptal edilerek, Türk vatandaşlarının, sinsi tuzağa alet olmasının önlenmesi bekleniyor

MURAT ALAN'IN HABERİ...



Bir birbiri ardına gelen şehit haberlerinin yası ile birçok eğlence etkinliği iptal edilirken Akbank'ın sponsorluğunda düzenlenen Sonisphere isimli festivalde 3 gün boyunca gençlerimiz zehirlenecek. İnönü Stadı'nda 25-26-27 Haziran tarihleri arasında düzenlenecek organizasyonda sahne alacak gruplardan en dikkat çekicisi pornografi düzeyindeki ahlaksız klipleri birçok ülkede yasaklanan Rammstein isimli grup. Grubun birçok klibi şiddet, mazoşizm, homoseksüellik ve diğer sapıklıkları özendirmesi sebebi ile AB ülkelerinde gece 23 ve 24'den sonra yayınlanıyor.

Avrupa'da toplumun ahlak yapısını dejenere ettiği gerekçesi ile hiçbir kamu ve vakıf organizasyonuna davet edilmeyen grup, bir engelleme olmaz ise, cuma günü İnönü Stadı'nda sahne alacak. Üstelik konserlerde yaş sınırı ve alkol yasağı da bulunmuyor. Rammstein isimli Alman grup, çocukların dahi götürülebileceği etkinlikte sahneye tepki çeken ‘Pusyy'-(ACABA PUSYY KELİMESİNİ YANLIŞ YAZDIKLARINI SÖYLESEKMİ. BİDE SORMAK İSTİYORUM KLİBİ NERDEN İZLEDİLER? BİDE İZLERKEN HEYCANLANDINIZ DİMİ SİZİ PORNOCULAR SİZİİ EHE EHE) isimli şarkıları ile çıkacağı belirtilirken, porno içerikli şarkının klibine Almanya'da dahi ‘gece on birden sonra yayınlanabilir' şartı getirildiği ifade ediliyor.

TÜRKİYE İLE DALGA GEÇER GİBİ
Akbank'ın sponsoru olduğu festivalin organizatörlüğü ve güvenliği ise bir başka muamma. Adeta Türkiye ile dalga geçmeyi hedefler gibi Gazze'ye yardım götürürken şehit edilen vatandaşlarımıza nispet edercesine organizasyon hakkının Purple Concerts isimli İsrail firmasına verildiği belirtiliyor. Festivalin güvenliğini ise, Mossad ajanlarından kurulduğunu ortaya çıkardığımız ICTS isimli firmanın sağlayacağı ifade ediliyor. Purple Concerts isimli firmanın iki ortağı bulunuyor. Ortaklardan Marcel Avram İsrail doğumlu ve İsviçre'de yaşarken, diğer ortak Hagai Strohweiss ise İsrail'de yaşayan eski bir İsrail Özel Kuvvetler askeri.

SABANCILARDAN TIK YOK
Sanat adı altında gençlerimizin ahlaksızlaştırılmaya çalışıldığı organizasyona ilginç bir şirket sponsor. Anadolu'nun gelenek göreneklerine büyük önem veren ve ahlaki değerlerin korunmasını sürekli altını çizen rahmetli Sakıp Sabancı'nın mirasını yaşatan Sabancı Holding'e bağlı Akbank bu programın sponsoru...
Vakit'in ulaştığı Sabancı Holding yönetimi konu ile ilgili sorularımız karşısında sessizliğe büründü. Dün gün boyu ulaşmaya çalıştığımız Sabancı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Güler Sabancı ve Akbank Genel Müdür Vekili Ziya Akkurt telefonlarımıza çıkmadı. Sabancı Holding'in Türkiye ile adeta dalga geçen bu organizasyondan desteklerini çekip çekmeyecekleri merak ediliyor.

Şiddet, homoseksüellik mazoşizm ve sapıklıkları özendirdiği için yasaklanıyor

Rammstein'ın şiddet, mazoşizm, homoseksüellik ve diğer sapıklıkları özendirmesi sebebi ile birçok Avrupa ülkesinde yasaklandığı biliniyor.

Grubun ülkelerinde konser vermesine en son yasak getiren ülke ise Beyaz Rusya. Beyaz Rusya Sosyal Ahlak Konseyi, Devlet Başkanı Alexander Lukaschenko'nun da desteğiyle grubun Minsk konseri öncesi Rammstein'ı halk düşmanı ilan etti. Rammstein şarkılarının toplum ahlakını çökerttiğini belirten devlet başkanı Lukaschenko, sergilenen iğrençliğin eğlence veya müzikle izah edilebilir bir şey olmadığını kaydediyor.



Sanırım 3 kısım için bu yazı tek başına yeterlidir. Aslında söylemek istediğim Türkiye'de hala metal müziğe olan bakışın acısı. Yani biz böyle bi toplum değiliz geyiği yapmıycam evet abi içindeyim biliyorum öyleyiz. Kimse bana geliştik ayağı çekmesin hala geri kalmıs bi toplumuz. Hala sanata zerre saygımız yok. Elin avrupalısı bak ne derece ileri dediğimiz avrupalı bile sanata yasak koyarken biz adamları ülkemize çağrıyoruz ahlaksız satanist zehirlenmiş genç oluyoruz. Kimse 'pusyy' klibini izleyipte orospu olmaz merak etmesinler. Ayrıca bi abininde dediği gibi 'gençlerimiz zehirlenecek' diye endişelenmesinler çünkü biz onların gençleri değiliz. onlar kendi gençlerini yeterince 'zehir'liyolar zaten.

28 Haziran 2010 Pazartesi

Cennetin Girişi

Cennetten geldim. Ulan aslında genel bi sonis yazısı olucaktı bu böyle etrafta metalikadan konusan köfteci abiler falan olucaktı-vallaha gördüm duydum- böyle her yerde pis metaliklerin olmasından bahsedicektim falan ama yok lan vaz geçtim. Sadece Megadeth den bahsedicem sanırım. Ulan yok böyle bişey yazarken bile hala heycanlanıyorum ya.

Orgazm lan işte ötesi yok. Resmen stadı dolduran binlerce megafanla beraber Dave abiyi Chiris abiyi alıdk seviştik. Öyle bişey. Şimdi siz gene aha sapıklığa vurdu sevişme falan diyo diceksiniz bende size SİKTİR LAN! diycem. Çünkü bok anlarsınız lan bu duyguyu. O ortama girmeden bok anlarsınız. Son 20 dakkayı soundcheck olduğunu bildiğiniz halde her gitarın cın senisi duyduğunuzda yeaaaah diye bağırmadan bok anlarsınız. O sahneye vuran dumanı görmeden bok anlarsınız. Ve ilahınızı o sarı kabarık saçları beyaz gömleği beyaz megadeth yazılı terlikleri mavi jeanı ve beyaz spor ayakkabılarıyla karşınızda görmeden bok anlarsınız anlıyomusunuz beni bok anlarsınız.

O an gördümya onu. Bi sevgilinin kucağına atsam kendimi bu kadar mutlu olmazdım. Sevdiğim kişi bana canım dese böyle sevinmezdim. Abime sarılıp heycandan dave abiyi öpemiyorum diye abimi öptüğümdeki hazzı kimse yaşatamazdı lan bana. Dave abi ordaydı lan. Bize bakıyodu. Bizi işaret ediyodu. 10 BİN KİŞİLİK Bİ BİZ! Koca statta echo yaptırabilicek kadar bağıran BİZ e bakıyodu. Bana bakmasa bile BİZE bakıyodu lan işte. ordaydı kanlı canlı duruyodu. Elinde gitarı vardı duruyodu böyle. Headcrusher'la girmesini bekliyoduk biz. Girmedi. ULAN HOLY WARS la girdi. HOLY WARS LAN! biz en son calar derken köpekler gibi girdi Holy'le. Olduğum yerde kaldım böyle. Sonra etrafın dönmeye başladığını farkettim. Moshpit. Artık kimse tutamazdı beni. Olmam gereken yerdeydim. Ruhum ait olduğu yerde. Dave babanın huzurunda benim gibi pek çok ruhun dolaştığı yerde. Sypmhony mi dersin hangar mı dersin sololar havada ucuşuyo gırtaklar parçalanıyo. Ve kimse şikayetçi değil. Herşey o anı dahada mükemmel kılabilmek için. Metalikaymıs. GÖTÜMÜ EMSİN O. Megadeth in yanında alt grup olamazdı lan. İpne organizatörler. Neyse. Ulan o diyilde hele bi in my darkest hour calmadımı. O an herşey bitmişti işte benim için. O an dünya umrumda değildi. Sadece BEN DAVE ABİ vardı. Bana o saatleri yaşatan aklımda bile değildi. O an hissetiğim şey.. sanırım.. evet. HUZUR. tam anlamıyla Huzur. Ne bi saat sonra göriceğim SLAYER nede skimde olmayan metalika. sadece Dave abi. O feel so cold very cold no one cares for me diyişi varya iliklerimde o soğuğu hissettim lan! Üşüdüm lan! O 10 BİN kişiyle beraber üşüdük o an.

did you ever think i get lonely
did you ever think that i needed love
did you ever think to stop thinking
you're the only one that i'm thinking of.

dedik ya hepimiz aldatıldık o anda. hepimiz isyan ettik.

but oh how i lived my life for you
still you'd turn away
now as i die for you
my flesh still crawls as i breathe your name
all these years i thought i was wrong
now i know it was you
raise you head, raise your face your eyes
tell me who you think you are, who?

dedikya DAVE Babanın derdine dert ortağı olduk.

Ulan benim için big four yalandı. Big four diyildi o. BİG THREE AND GOD dı o konser. Ve evet arkadaşlar.

O gece orda tanrıyı gördüm.

Bize bakıp gülümseyen tanrıyı.Üstümüzden geçtiğinde delicesine bi şaşkınlık ve boyun ağrısı bırakan tanrıyı. Megadeth i gördümya sevgilime kavuştum ulan ben! Sevdiğime kavuştum! Benden mutlusu yok lan artık!

22 Haziran 2010 Salı

Headbang!





Şu dünyada sanırım bana bu kadar keyif veren bişey yok. Adamın teki demişti ya headbang için kıyafetleriniz üstünüzdeyken yapabileceğiniz en güzel şey diye. harbi haklı adam. bana onun verdiği keyifi özgürlüğü rahatlığı başka hiçbişey veremez sanırım.

üstelik en güzel yanı eyer biraz cesaretiniz varsa bunu heryerde yapabilirsiniz. yolda yürürken bile! tamam milet size bakıp manyak yada deli diyebilir. ama hey onları ipleyen kim! bırak onları kendi derdine ve dünyanı sallamaya başla durduğun kabahat! hele kulağında sevdiğin grubun sevdiğin parçası varsa vede o parça yeni başlamışsa. ilk olarak ufak boyun hareketleri sonra baterinin ritmine ayak uydurma. her vuruşta kafanı istemsizce sallama. sonra azıtıp gitar riflerine eşlik etmeye calışma falan. anlatılmaz yani. bugun minübüste 'the haunted' tişörtlü bi abi gördüm. kulakta kulaklık duruyo öyle. benim mp3 dede sarj yok. baktım abiden güzel sesler geliyo. yavas yavas sokuldum yanına kulaklığından gelen sesle başladım ufak boyun egrezsizime. ne karısan var ne ayıplayan. tamam ayıplayan falan vardı ama kimin umrunda!

evde falan yapmanında tadı ayrı ama. koltuğa oturmuşsun önünde pc açık msnde dostunla konuşuyosun bi yandanda çalan müziğe ayak uydurmaya çalışıyosun. ayağınla ritim tutmaya calışırken bacak felci geçiriyosun yavastan falan. başın ağrıyo bi süre sonra. ağırdıkça daha sert yapmaya başlıyosun. o rüzgar. kafan ileri giderken hissetiğin rüzgar. herşeyin tüm görüntülerin bulanıklaşması saniyeler içinde tüm masanızın gözünüzün önünden kayıp gitmesi falan. düşüncelerinizin kulağınızdan fışkırıp gitmesi falan. yok cidden bi benzeri.

hele bide hiç tanımadığınız bi adamı bi yerde headbang yaparken görünce deymeyin keyfinize. aha bi manyakda burda diye geçiyo aklınızdan. geçiyo. iyi manyak ama. keşke herkes onlar gibi manyak olsa. kerşke sokakta biraz daha o manyaklardan olsa.

nese genelde bu yazıları nası bitirceğimi bilemezdim ama bunun nası biticeğini cok iyi biliyorum.

BANG YOUR F.CKIN' HEADS!

21 Haziran 2010 Pazartesi

Değişen şeyler

Son günlerde baya bişey değişti. Böyle çok farklı biri oldum. Çıkıp geziyorum nereye cağrılsam gidiyorum falan. Anıl gel dayak var deseniz ha evde durmaktan iyidir dur yıkanıp geliyorum diye fırlarım. o derece

işin garip tarafı memnunumda. Yani en azından canım sıkılmıyo. ama bilemiyorumda. hiçde bana benzemiyo ortalıkta deli gibi gezinen o eleman. Böyle aynaya bakıyorum hmm aslında iş var lan bende falan diyorum. deliriyorum lan galba. Niye öyle diyorum biri söylesin lan. Ergenliğe girdiğimde demiyodum öyle şeyler.

böyle ayna karşısında vakit geçiriyorum-çokda abartmıyım lan ama. 2 dk falan. yüzümde soyulmus yerleri soyuyorum bu arada ayna karşısında. yaptığım o yani- korkuyorum içtende değişirmiyim diye. yani dıştan baya değiştim de içim hala aynı. taksimde yürürken sürekli kalabalığa içimden küfür etmeye devam ettim misal. içim hala sağlam. ama ya oda giderse. o zaman ne yaparım lan. yılların emeğini 3 ayda dağıtıp atmıyım. korkuyorum.

oturup nedenini düşiniyim dedim. aman cok yorucu lan dedim sonra. demekki bazı şeyler asla değişmiyo. ama ne biliyim galba yıllarca ot gibi yaşadım her tatilim ot gibi geçti ondan. bide burda itiraf ediyorum çok korkuyorum lan. valla bak. yanlız kalmaktan ölümüne korkuyorum. çevremde 3-5 tane dostum dediğim adam var onlardan ayrı kalcam diye ödüm kopuyo. bide büssürü saçma salak düşünce var aklımda. onlardan kurtulmama yardımcı oluyo böyle habire dışarı cıkıp yürümek falan. evde olunca bi yerden sonra düşünmeye başlıyosun. yapıcak bi şeyin olmadığı için düşünüyosun. üstelik öyle yararlı konularıda değil. içini daraltan şeyleri düşünüyosun daha cok daralıyosun. dışarısında o düşünceler rahatsız edemiyo seni o yüzden güzel. sevdim dışarı cıkmayı.

Cok hemde. artık hep gezmek istiyorum. ama diyorumya yanlızlıktan korkuyorum diye. tekde gezilmiyo be hacı. valla ya. bi garip hissediyosun kendini.etrafta bir sürü insan var. bazıları arkadaşlarıyla bazıları sevgilisiyle. ama sürekli birisiyle. kimi kızıyla kimi oğluya bi yerde bi abi kardeş oturmuş tavla atıyo falan. sen tek olunca garip oluyo. ve ne yazıkki hayatta 'sizdemi partiden sıkıldınız?' sorusuyla yanınıza birileri gelmiyo. o yüzden pekçok şey değişiyo pek çok kişi değişiyo söylenenler değişiyo falan. ama bi o kadarda şey aynı kalıyo.

ee ne diyelim artık. güzel şeylerin biz durdukça durmasına bizi rahatsız eden şeylerinse diğer pisliklerle beraber değişmesi umuduyla

20 Haziran 2010 Pazar

Waltz With Bashir

Bunu burda ilk kez yapıyorum. Bi film önerisi. Bi animasyon. İzledikten sonra kendimi durduramadım.

Animasyonun adı Waltz with bashir. Konuyu kısaca özet geçmem gerekirse bir barda başlıyor film. İki eski arkadaştan biri gördüğü bir rüyayı anlatıyor. 26 Köpek evinin önüne geliyor ona doğru bakıp havlamaya başlıyor. Köpeklerin ne istedikleri çok belli.

2.5 yıldır bu rüyayı görüyor ve arkadaşı ari'ye bu rüyanın anlamını soruyor. Birlikte bunun 82 deki katıldıkları lübnan savaşıyla bi ilgisi olabileceğini düşünüyorlar ama ari savaşa dair hiçbirşey hatırlamıyor. Ve ülke ülke gezerek savaşa dair anıları ve gerçekleri aramaya başlıyor.

Film bittiğinde bi süre çıkamıyorsunuz etkisinden. Çizgiler gerçek oluyor sonunda. Savaşın acılığını bir kez daha çok derinden gösteriyor bu sefer. Sinirlerinize hakim olmakta zorlanmaya başlıyorsunuz. Öylede bitiriyor sizi.

Tavsiyeden çok izlemenizi isterim. Savaşı gerçekten çok iyi anlatan bi yapım

19 Haziran 2010 Cumartesi

Yine yeniden tekrar bir daha bir kez daha ve again

Yine kendimi pc koltuğuna yayılmıs yavuz çetin abiden 'sadece senin olmak' dinlerken buldum. Hani diyoya sefkatli kollarınla sar beni bu gece istediğim aslında cok değil diye. hani diyoya 'sadece senin olmak istedim bu dünyada sadece sana ait olmak ask denen duyguyu yeniden kesvettim sadece senin olmak istedim' . hüzün falan diyil direk bı ağrı saplanıyo kalbime. bi an duygulanıyorum. ruhsuz duygusuz falan diyolar bana. hatta beni en iyi anlaması gereken heriflerden biri yazdığı şiire yorum istediinde aldığı yoruma karşı senin duyguların yoktu demişti. .. var lan. valla. sadece en yakın dostumla-belkide tek--yok lan tek değil ama en yakın- oturup sahile karşı bi bira içtiğimizde yada şu yavuz abiyi dinlediğimde geliyolar.

Sadece senin olmak istedim. çok şey istemedik lan. ne ben ne yavuz abi nede en yakın dostum-ööf böyle yazmak cok uzun melih lan işte melih- çok şey istemedik. sadece ait olmak istedik. ama olmadı. niye olmadı.. bilmem ama olmadı. olsaydı güzel olmazmıydı olurdu be çokda güzel olurdu. ama olmadı. napalım. olmadı. keşke olsaydı. keşke melihin hep dediği gibi sadece başımızı omzuna yaslayıp uzakları seyredebilseydik konusmadan. anti-kahraman-okunması gerken bi blog- ın dediği gibi sadece sarılabilseydik.. güzel olurdu. olmadı. olsaydı.

bazen yiyişen çiftleri görüyoruz onlardan olmicaktık. edepli edepli oturucaktık. birbirimizin etinden değil ruhundan beslenicektik. ruh eşi olucaktık. uzakta olsa bile uzak olmicaktı. ruhu hep bizle kalıcaktı. acısı kaldı. kalbim acıyo lan. duygularım olmayan duygularım incindi lan. keşke olsaydı olmadı olmiycak.

bu konuda sonsuza kadar yazabilirim gibi geliyo. ve nedeninide biliyorum lan. çünkü sana olan aşkımda bunun acısıda sonsuz gibi. ulan bak yavuz abi ne diyo' sadece senin aşkın avutur beni unutturur bana bütün dertleri' gülümsüyorum. sadece senin olmak istedim dünyada sadece sana ait olmak.

ve en güzeli ne biliyomusun kırgın değilim. üzgün değilim. pişman değilim. cok şey gitti benden ama belki asla tadamıycaam bi duyguyu tattım. iyiki tattım. tüm acıya değerdi be. hepsine. sadece sevmek bile yeterdi. olmasan bile sadece umudu güzeldi. hayali. olmayan gerçek bile güzeldi be canım. canım. bu kelimeyi duymak için nelerimi feda ederdim biliyomusun. bilemezsin tabi. ama emin ol kendimden bile vaz geçebilirdim. ömrümün yarısını bir kalemde silebilirim. sensiz geçen ömür neye yararki. sevdiğine uçmadıktan sonra kanat ne işe yararki?

lafı daha fazla uzatmicam sanırım. aslında içimde bu laf bu ses asla kesilmiyo ama bunları yazmakla bitiremem. imkansız. her an daha cok şey tadıyorum çüktü. ve çok ama çok çok teşekkür ediyorum sana. beni kendine aşık ettiğin için. bana aşkı yeniden keşvettirdiğin için. ve gerçek olmayan varlığınla bile beli gülümsetebildiğin için. Çok saol.

tek dileğim var. genelde nasıl olur bilmiyorum olmayınca nefret falan olurya kırıntısı yok. tek dileğim var mutlu ol.-birtek dileğim var mutlu ol yeteeğğr gibi. ama daha içten olanı- gerçekten mutlu olmanı tüm kalbimle istiyorum. sevdiğinin senin 'sevgilin' olmasını tüm kalbimle istiyorum. ve 'seni benim kadar sevebilecek biri'ni bulmanı istiyorum. hatta benden daha çok sevecek biri. mutlu olmak sana çok yakışıyo cünkü. belkide bencilliğimden. seni mutlu görmek benide mutlu ediyo çünkü. aşk garip bişey. acı verici olsada.

Mutlu ol...

Kara Delik

Kara delikler hakkında vikipedyatik bilgi. Bilemezsin belki bir gün işine yarayabilir.

Kara delik, astrofizikte, çekim alanı her türlü maddi oluşumun ve ışınımın kendisinden kaçmasına izin vermeyecek derecede güçlü olan, kütlesi büyük bir kozmik cisimdir. Kara delik, uzayda belirli nicelikteki maddenin bir noktaya toplanması ile meydana gelen bir nesnedir de denilebilir. Bu tür nesneler ışık yaymadıklarından kara olarak nitelenirler. Kara deliklerin, "tekillik"leri dolayısıyla, üç boyutlu olmadıkları, sıfır hacimli oldukları kabul edilir. Karadeliklerin içinde zamanın ise yavaş aktığı ya da akmadığı tahmin edilmektedir. Kara delikler genel görelilik kuramıyla tanımlanmışlardır. Doğrudan gözlemlenememekle birlikte, çeşitli dalga boylarını kullanan dolaylı gözlem teknikleri sayesinde keşfedilmişlerdir. Bu teknikler aynı zamanda çevrelerinde sürüklenen oluşumların da incelenme olanağını sağlamıştır. Örneğin bir kara deliğin çekim alanına kapılmış maddenin kara delikçe yutulmadan önce müthiş bir ısı derecesine ulaştığı ve bu yüzden önemli miktarda x ışınları yaydığı saptanmıştır. Böylece bir kara delik kendisi ışık yaymasa da, çevresinde bu tür bir icraat yarattığı için varlığı saptanabilmektedir. Günümüzde, kara deliklerin varlığı, ilgili (astrofizikçiler ve kuramsal fizikçilerden oluşan) bilimsel topluluğun hemen hemen tüm bireyleri tarafından onaylanarak kesinlik kazanmış durumdadır

Kara delik “çekimsel tekillik” denilen bir noktaya konsantre olmuş bir kütleye sahiptir. Bu kütle "kara deliğin olay ufku" denilen ve sözkonusu tekilliği merkez alan bir küreyi oluşturur. Bu küre, kara deliğin uzayda kapladığı yer olarak da düşünülebilir. Kütlesi Güneş'imizin kütlesine eşit olan bir kara deliğin yarıçapı yalnızca yaklaşık 3 km'dir.

Yıldızlar-arası (milyonlarca km) uzaklıklar sözkonusu olduğunda, bir kara delik, herhangi bir kozmik cisim üzerinde, kendisiyle aynı kütleye sahip bir kozmik cisminkinden daha fazla bir çekim kuvveti uygulamaz; yani, kara delikleri karşı konulamaz bir kozmik “aspiratör” olarak düşünmemek gerekir. Örneğin Güneş’in yerinde onunla aynı kütleye sahip bir kara delik bulunsaydı, Güneş Sistemi’ndeki gezegenlerin yörüngelerinde herhangi bir değişim olmayacaktı.

Birçok kara delik türü mevcuttur. Bir yıldızın çekimsel içe (kendi üzerine) çökmesiyle oluşan kara delik türüne "yıldızsal kara delik" denir. Bu kara delikler galaksilerin merkezinde bulundukları takdirde birkaç milyarlık “güneş kütlesi”ne kadar çıkabilen devasa bir kütleye sahip olabilirler ve bu durumda “dev kara delik” (veya galaktik kara delik) adını alırlar. Kütle bakımından kara deliklerin iki uç noktasını oluşturan bu iki tür arasında bir de, kütlesi birkaç bin "güneş kütlesi" olan üçüncü bir türün bulunduğu düşünülür ve bu türe “orta kara delik”ler denilir. En düşük kütleli kara deliklerin ise kozmos tarihinin başlangıcındaki Büyük Patlama’da oluştukları düşünülür ve bunlara da "ilksel kara delik" adı verilir. Bununla birlikte ilksel kara deliklerin varlığı halihazırda doğrulanmış değildir.

Bir kara deliği doğrudan gözlemlemek imkânsızdır. Bilindiği gibi bir nesnenin görülebilmesi için, kendisinden ışık çıkması veya kendisine gelen ışığı yansıtması gerekir; oysa kara delikler çok yakınından geçen ışıkları bile yutmaktadırlar. Bununla birlikte varlığı, çevresi üzerindeki çekim icraatinden, özellikle mikrokuasarlarda ve aktif galaksi çekirdeklerinde kara delik üzerine düşen yakınlardaki maddenin son derece ısınmış olmasından ve güçlü bir şekilde X ışını yaymasından anlaşılmaktadır. Böylece, gözlemler dev veya ufak boyutlardaki bu tür cisimlerin varlığını ortaya koymaktadır. Bu gözlemlerin kapsadığı ve genel görelilik kuramına uyan cisimler yalnızca kara deliklerdir.

Kara delik diğer astrofizik cisimleri gibi bir astrofizik cisimdir. Doğrudan gözlemlenmesinin çok güç olmasıyla ve merkezî bölgesinin fizik kuramlarıyla tatminkâr biçimde tanımlanamaz oluşuyla nitelenir. Merkezî bölgesinin tanımlanamayışındaki en önemli etken, merkezinde bir "çekimsel tekilliği" içeriyor olmasıdır. Bu çekimsel tekillik, ancak bir “kuantum çekimi” kuramıyla tanımlanabilir ki, günümüzde böyle bir kuram bulunmamaktadır. Buna karşılık, uygulanan çeşitli dolaylı yöntemler sayesinde, yakın çevresinde hüküm süren fiziksel koşullar ve çevresi üzerindeki etkisi mükemmel biçimde tanımlanabilmektedir.

Öte yandan kara delikler çok az sayıdaki parametrelerle tanımlanmaları bakımından şaşkınlık verici nesnelerdir. Yaşadığımız evrendeki tanımları yalnızca üç parametreye bağlıdır: Kütle, elektriksel yük ve açısal momentum. Kara deliklerin tüm diğer parametreleri (boyu, biçimi vs.) bunlarla belirlenir. Bir kıyaslama yapmak gerekirse, örneğin bir gezegenin tanımlanmasında yüzlerce parametre sözkonusudur (kimyasal bileşim,elementlerin farklılaşması, taşınım, atmosfer vs.) Bu yüzden 1967’den beri kara delikler yalnızca bu üç parametreyle tanımlanırlar ki, bunu da 1967’de Werner Israel tarafından ortaya atılan "saçsızlık kuramı"na borçluyuz. Bu, uzun mesafeli temel kuvvetlerinin yalnızca kütleçekim ve elektromanyetizm oluşunu da açıklamaktadır; kara deliklerin ölçülebilir özellikleri yalnızca, bu kuvvetleri tanımlayan parametrelerle, yani kütle, elektriksel yük ve açısal momentumla verilir.

Bir kara deliğin kütle ve elektriksel yükle ilgili özellikleri "klasik" (genel göreliliğin olmadığı) fiziğin uygulanabileceği olağan özelliklerdir: Kara deliğin kütlesine oranla bir "kütleçekim alanı" ve elektriksel yüküne oranla bir elektrik alanı vardır. Buna karşılık açısal momentum etkisi genel görelilik kuramına özgü bir özellik taşır: Kendi ekseni etrafında dönen kimi kozmik cisimler, yakın çevrelerindeki uzayzamanı da “sürüklemek” (eğmek) eğilimindedirler. "Lense-Thirring etkisi" denen bu fenomen şimdilik Güneş Sistemi’mizde gözlemlenmemektedir. Kendi ekseni etrafında “dönen karadelik” türü çevresindeki yakın uzayda bu fenomen inanılmaz ölçülerde gerçekleşmektedir ki, bu alana “güç bölgesi” (ergorégion) ya da “güç küresi” adı verilmektedir.


Evet arkadaşlar benim sayemde kara delikler hakkında her yerde hava atabilecek kadar bir bilgiye sahip oldunuz. Hadi şimdi gidin ve arkadaş ortamınızda kara deliklerden bahsedin ve havanızı atıp etkilemek istediklerinizi tavlayın. Ayrıca bol bol 'kuantum fiziği' kelimesini kullanın. Olmayan yerlere yapıştırın. Misal kara delik demişken iki günüdür kuantum fiziği nin temel prensiplerini anlatan bi kitabı irlediyorum altını çizip notlar almaktan daha 460 sayfa ilerleyebildim çok yoruluyorum' diyin. çevrenizdekiler ee neymiş kuantum dersede onlara adam anlatmak için 1400 küsür sayfalık kitap yazmıs sen bana neymiş kuantum diyemi soruyoun ayyy ilahi ... sen çok yaşa hehehe duydunmu ne dedi-en yanınızdaki kişiye- diyin karşınıdakinin ehe ehe evet ilahi ben diyişiyle mest olun. Bu arada kara delikler le ilgili daha geniş bilgi için

http://tr.wikipedia.org/wiki/Kara_delik

Ve son olarak şaşırtıcı örnek:

Sadece 75 kilometre genişliğinde olmasına rağmen 10 güneş kütlesine sahip, dönmeyen bir kara deliğin 600 kilometre uzaklıktan simülasyon görünüşü. Eğer bu, gerçekten 600 km. uzaklıktan çekilmiş bir fotoğraf olsaydı, fotoğrafı çekene kara delik tarafından yutulmamak ve aynı noktada durabilmek için, uzay gemilerinin Dünya'dan kalkış yaparken harcadıkları enerjinin 400 milyon katı gerekirdi.

-Resim için vikiye gidin-

ayh sayemde biraz daha zeki oldunuz canlarım. Unutmayın bu kıyamığımı. Hadi gidin ve atın havanızı. Şekilbaz pislikler

Murphy abi tanımadan sevdim seni

Haydi yavru kuşlarım. Acık genel kültür sokalım o aç zihinlerinize. Bu gün murphy abiden bahsedeceğiz. Aslında bahsetmeyeceğiz ben bahsedeceğim. Ha ama sizinde 'bende bahsetmek istiyorum benimde söyleyeceklerim var bende bişeyler biliyorum' gibi yakınmalarınız varsa size boş bi sayfa ayarlıyim orda yazın çizin. Benim lan burası ben konuşçam siz dinliceksiniz.

Öncelikle kimdir murphy abi? Murpyh abi hakkında birazcık vikipedyatik bilgi:

Amerikalı mühendistir. Tam adı Edward A. Murphy, jr. Başarısızlıklar ve hata kaynaklarının karmaşık sistemlerde incelenmesi üzerine ortaya konan özdeyişler üzerine bir sistem kuran abimiz. Biliyorum çok vikipedyatik oldu zaten vikiden kopyala yapıştır yapıp biraz yonttum. Şimdi direk 'herkesin anlayabileceği-parantez içinde bu lafin orjinali en aptalın bide anlamasını sağlamaktır. ister hoşunuza gider ister gitmez. Truth be told hacılar-

Murpy abi derki 'Bir olayın ters gitme ihtimali varsa o iş kesinlikle ters gidecektir' yani söyleki karşıdan karşıya geçtiğinizde tam yolun ortasındayken ışık kırmızı yanacaktır. Yumurtayı rafadan isterseniz o tam pişmiş olacaktır. Yani bir işin pek çok olasılığı olabilir ancak sizi en kötüsü bulacaktır. Ayrıca bir şeyi ne kadar çok isterseniz olmama olasılığı o kadar coktur. Yani en çok istediğiniz şeyler asla olmaz. Hani sorarsınızya 'ulan pek çok istediğim şeyler olmazken diyer tüm tırt istekler gerçekleşiyo niyedir' diye işte bu yüzden. Ve hatta o en cok istediğiniz şeyden vaz geçtiğiniz anda o şey gelip sizi bulur. Kaçan kovanalır misali. Yani napolyonun dediği gibi savaşta kovalayan aşka kaçan kazanır. Aslında bir kızın peşinden kosarsanız sizi görmez ve o iş olmaz ama ne zaman e o zaman skerler diyip döndüğünüz anda size ulaşmaya çalışır mantığıdır bu. Kimse hayır öyle olmaz diyemez bilirsinizki evet dostlarım öyle olur.

İşte size birkaç murphy yasası sonucu oluşan örnekler:

Yere düşen her şey ulaşılması en zor köşeye yuvarlanır.
Ne zaman arabamı yıkasam yağmur yağar, yağmur yağacağı için arabamı yıkamadığımda yağmur yağmaz.
Reçelli ekmek ne zaman yere düşse reçelli kısmı hep yere gelir.
Özür dilemek, izin almaktan daha kolaydır.
Uyuyan bir bebek, anne babası uykuya dalınca uyanır.
Bir şey tamir ederken elin tamamen yağlandığında burnun kaşınır.
İnsanların seni seyretme olasılığı düştüğün komik durum ile doğru orantılıdır.
Yanlış numara çevirdiğinde çevrilen numara kesinlikle meşgul değildir.
Patronuna lastiğin patladığı için geç kaldığını söylediğinde ertesi gün lastiğin gerçekten patlar.
Gırgır geçmeye başladığın anda patron kapıda görünür.
Sıkışık trafikte şerit değiştirdiğinde, terk ettiğin şerit daha hızlı akmaya başlar.
Duşa girip ıslandığında telefon çalar.
Birileri ile karşılaşma ihtimalin, görünmek istemediğin zaman en üst düzeydedir.
Bir makinenin çalışmadığını ispat etmen gerektiğinde kesin çalışır.
Kaşıntının şiddeti ulaşma zorluğun ile doğru orantılıdır.
Sinemada sıranın ortasında oturanlar salona en son girerler.
Ayağınıza tam oturan bir ayakkabı kesinlikle mağazadaki ayakkabıların en çirkinidir.
Herhangi bir şeyi beğendiğinizde derhal üretimden kaldırılır.
Bir şeye ulaşmak istediğinizde ve ulaşamayıp umudunuzu kestiğiniz anda, bir yerden bir şekilde size gelir.
İşler yolunda gittiği zaman mutlaka bir terslik vardır.
Aradığınız şeyi baktığınız en son yerde bulursunuz. (Aranılan bir şey birkaç yere bakılarak bulunur ve bulma eylemi zaten en son bakılan yerde gerçekleşir.)
Herhangi bir bilgide sayılar çok doğru gözüküyorsa boşuna kontrol etmeyin, yanlıştırlar.
Bir teklifin gerçek olması güvenilir olmasını gerektirmediği gibi, güvenilir bir teklifin de gerçek olması gerekmez.
Telefon çalmasını beklediğin süreler boyunca çalmayacak, ancak başından ayrılıp başka bir işle meşgul olduğun anda çalıp seni bölecektir.
Siz sınavlara istediğiniz kadar çalışın, sonunda her zaman çalışmadığınız bir yerden çıkacaktır!
Ne zaman sınavlara çalışacak olsanız uykunuz gelir, sınavdan sonra uykunuz açılır.
Dakikalarca beklediğin otobüs sen tam sigara yaktığında gelecektir.
Sigara dumanı her zaman sigara içmeyen kişiye doğru gelir.
Barda sana yanaşan kız barın en çirkin kızıdır.
Ne zaman kürdanı elinden atsan, dişinin arasında bir şeylerin kaldığını farkedersin.
Sakınılan göze çöp batar.
İnsanlar birbirini hak eder.
Ekmek tereyağlı yüzü ile düşer.
Hangi yüzüne tereyağı süreceğinize önceden karar veremezsiniz.
Gülümseyin, ne düşündüğünüzü bilmesinler.
Sizi izleyenlerin sayısı yaptığınız işin saçmalığı ile doğru orantılıdır.
İyilik cezasız kalmaz.
Her çözümün doğurduğu yeni problemler var.
Bir şey yapmanız gerektiği zaman, öncelikle başka bir şey yapmanız gerekir.
Her şey düşünce hızından daha yavaştır.
Aptallığın gücünü göz ardı etmeyin.
Bir işi ne kadar önceden planlarsanız, ters gitme olasılığı o kadar artar.
Murphy kanunları Ohm kanunundan daha geçerlidir.
Diş ağrısı gece ve tatil gününde başlar.
Borç alabilmek için, borca ihtiyacınız olmadığını ispatlamalısınız.
Kimse başkasının yaptığı iş ile ilgilenmez.
Yeni aldığınız donanım eskisini sattığınız an bozulur.
Yanlış anlaşılmayacak kadar basit bir şey yoktur.
Hiç bir şey göründüğü kadar iyi değildir.
Sigaradan alınan zevk çevrede bulanan içmeyenlerin sayısı ile doğru orantılıdır.
Sigara dumanı içmeyene doğru ilerler.
Karar verme anlarında eldeki bilgi miktarı kararın önemi ile ters orantılıdır.
Önünüzde bulanan araç sizden yavaş gider.
Kasislerin etkisi yavaş giden arabalaradır.
Yarının işini asla bugün yapma.
Ayakkabı ağırlığı yürüyüş mesafesine göre artar.
Ayakkabıdaki kum tanesi basınca karşı en fazla basıncın olduğu noktaya doğru ilerler.
Basit teoriler en anlaşılmaz şekilde izah edilir.
Deney başarılıysa bir şeyler yanlış demektir.
Anlamıyorsanız çok açıktır.
Çok hızlı yükseliyorsanız bir yerde bir şeyler yanlış demektir.
"Yaşam" siz başka planlar yaparken olan şeydir.
Murphy'nin altın kuralı: Altını olan kuralı koyar.
Değiştirilebilir parçalar değişince sorun çıkar.
Olmuyorsa zorlayın, kırılırsa zaten değişmesi gerekirdi!
Zorlamayın, daha büyük bir çekiç getirin!
İhtiyacı olanlara yardım edin, onlar sizi hatırlar, tekrar ihtiyaçları olunca.
Kendi işini yapmayanlar için hiç bir iş imkansız değildir.
Diğer tüm seçenekler tükendikten sonra insanlar mantıklı davranırlar.
Gezegendeki toplam zeka bir sabittir; nüfus artmaktadır.
Tüm genellemeler yanlıştır.
Gizli hata gizli kalmaz.
Duruma göre!
Aptalsa ve çalışıyorsa, aptal değildir.
Asla, asla deme!
Bekleyin, hasar verdikten sonra geçer, hasar fazla ise bekleyin, tekrar gelir.
Şans en şanssız zamanda kapıyı çalar.
Eşsiz şeyler birbirinin eşidir.
Yağmur yağsın diye araba yıkadıysanız işe yaramaz.
Tırnaklarınızı kestikten bir saat sonra tırnakla yapılacak bir iş çıkar.
Her kurumda işlerin nasıl yürüğünü detayları ile bilen biri var. Bu kişi hemen işten atılmalıdır.
Özür dilemek, izin almaktan daha kolaydır.
Sıcak tencere ve soğuk tencere aynı görünür.
Salamı seven ve yasaya saygı duyanlar bunların nasıl yapıldığını asla izlememelidir.
Problemlerden kurtulma konusunda usta olan doktorlardan uzak durun!
Bağışla ama unutma.
Kendi fikrinizi önemli birinin fikri imiş gibi sunarsanız kabul edilme şansı daha fazladır!
Hareketli nesneler yanlış yöne doğru hareket ederler, durağan nesneler yanlış yerde dururlar.
İşler şansa bırakılsaydı daha iyi olurdu.
Herkes sinirlerini kaybetmişken sakinliğinizi koruyorsanız belki de durumu anlamıyorsunuz.
Size bir iyilik yapmak için yaklaşan birini görürseniz, kaçın.
Tüm garantiler ve para iadesi taahutleri, ödemeyi yapmak suretiyle bozulur.
Önemli olan olaylara takmayı başardığınız isimdir, olayların kendisi değil.
Anlattığın birşeyin dinlenme ihtimali, anlatma isteğinle ters orantılıdır.
-Savaş-
Düşman atış menziline girdi diye sevinme. Sen de onun menzilindesin.
Pimi çektiğiniz an, Bay El Bombası artık arkadaşınız değildir.
En kısa yol ya mayınlarla döşenmiştir, ya da keskin nişancılar tarafından gözetleniyordur.
Eğer saldırınız çok iyi gidiyorsa, bu pusuya düşeceksiniz demektir.
Yürümek zorunda olmak = Keskin nişancılara yem olmak
Eğer pusudan sağ çıktıysanız, bir şeyler yolunda değil demektir.
Siz bulunduğunuz konumdan düşmanı görebiliyorsanız, düşmanda sizi görebilecek konumdadır.
Eğer düşman dışında her şey eksiliyorsa; işler ters gidiyor demektir...
Fark edilmediğinizi sandığınız zamanlarda, herkes tarafından izleniyorsunuz demektir.
- Aşk-
Bütün iyiler biriyle çıkar.
Eğer o kişi biriyle çıkmıyosa bir neden vardir.
Bikinisi ne kadar guzel ve iyiyse senden o kadar uzaktir.
Beyin x Guzellik = Elde etme orani her zaman sabittir.
Birinin seni sevme orani, senin onu sevme oraninin tamamen tersidir.
Para aski satin alamaz ama seni çok iyi bir pozisyona getirir
Her hareket dusundugunuzun tersi bi reaksiyon gosterir.
Yakisikli erkekler (guzel kizlar) isi en son bitirirler
Eger gercek olabilecek kadar mumkun gozukuyosa, mumkun degildir.
Senin ona yaklastigin an onun baska birini buldugu andir.
Asansörde sevişirsen mutlaka yakalanırsın

-Yuh artık bu kadarda değil dersen örneklere bi daha bak derim. Çünkü coğunda örneklerin doğruluğundan kaynaklanan bi gülümseme olacak yüzünde.

Ha bide bunun tersi var. Yhprum yasaları-farkettiyseniz murphy nin tersidir.Yani tersi derken harbi harbi tersidir ve murphy abiden sonra ortaya atılmıştır- Oda bu yasanın tam tersini söyler. Aslında çocukça bir iyimserlik gibi gelir bana bu 'Yhprum' yasası. Tabi siz murphy de ergen karamsarlığı taşıyo diyebilirsiniz. Seçim sizin. Hadi bakalım şimdi burda öğrendiklerinizi feysbukta emesende millete satıp hava atmaya başlayın. Ayy canlarım benim. Nefret ediyorum hepinizden.

18 Haziran 2010 Cuma

Işık

Bi şey farkettim hayatımda ışık yok. Yok yani cidden ışık yok. Ya yok öyle afilli laf tribine girmiyorum bildiğin odamda herangi bi ışık kaynağı yok. Yani 20 voltukuk-böyle bi ampul varmı aslında zerre fikrim yok. ama düşük bisey. kendi zor aydınlanıyo- bi ampulden başka ışığım yok. eskiden vardı. eskiden avize vardı hatta.

hatta bayada sevdiğim içinde anıları olan bi avize. böyle yanlarından büssürü elmas gibi kesilmiş taşlar sarkardı ışık o taşlara vurunca kırılıp gökkuşağımsı renkleri duvara yantısıtırdı falan. ben onları top atıp kırardım. alır oynardım falan. dünyanın en değerli taşıydı. en azından öyle olmalıydı. şekili süperdi olum. ben teee cocukken vardı o. ama artık yok. en son odayı boyadılar-maviye. hastane odası gibi oldu. odaya girince hastalanasım geliyo- o boyanırken avizeyi söktüler bi dahada takmadılar. bende tırıskadan ampule kaldım. ampulde duvardaki lambaya takılıyo. lambanın camıda kırmızı renk. odamdaki seksiliği siz düşünün. aslında düşündüğünüz şeyle odamın alakası yok. çünkü dediğim gibi lamba kendini zor aydınlatıyo. öyle içi kırmızı bi odam yok yani.

en çokta tavan hüzünlendiriyo beni. böyle tavanda avizenin durduğu yerin izi var. içinden kablolar çıkmış. o kablolar elektrik bandıyla bağlanmıs falan. çok hüzünleniyorum. tavanıma bakamıyorum bile. hesap sorar diye korkuyorum. bunu hak edicek naaptım der diye korkuyorum. o diyilde ya harbiden derse. nası bakarım tavanımın ve eski avizemin yüzüne?

Okul Bittimi la şimdi?

yok lan inanmıyorum. inanmam. ya ben okulu seviyodum. evet hemde baya baya seviyodum. sevdiğim herkes okulda benim.. bütün arkadaşlarım okuldan. tatil olmasın laan. nolur laa cok pis oldu simdi bu. üzüldüm laa

ama cidden yanlız hissetme mevzusu cok pis. tüm arkadaşlarım biyerilere gidiyo anne dediğimde annem bana e senide gönderelim falan diyo. öyle olmazki ama anne. benim gittiğim yerde can yoldaşlarım dostlarım olmicakki. banane yeni tanışıcaam adamlardan yemişim onları. bi kaç hafta sonra dönüp suratlarına bakmıcam hiçbirinin yemişim onları ben dostlarımı istiyorum. özledim lan sizi. daha gitmeden özledim. büyük ihtimalle bi iki gün içinde bulusup biyerlerde takılcaz ama olsun yinede gitmiş kadar özledim lan. okul kapanmasın olum yaa.

ne güzel heycanla çakışan boş dersleri cocuklar gibi sevinerek kutlardık hani. hani böyle beraber birbirimizin göbeene yatardıkda oolum adamın skine yatıyon lan nooldu cokmu sevdin yerini diye geyiğini yapardık hani böyle güldüğümzde göbeemizdeki adamın kafası ileri geri cılgınca gidip gelirdide bu sefer neye güldüümüzü unutup o kafaya gülerdik. yalan oldu lan şimdi onlar. olum okul güzeldi yaa

hani böyle hacı yazın buluşuruz falan deniyoya onların coğu yalan cıkıyo lan. valla. ama cıkmasın lan bu sefer. yazın buluşuruz dimi? dimi lan buluşuruz lan. buluşalım lan

17 Haziran 2010 Perşembe

Ne Lan Bu?

Saat 10. gece olmus. yazmak ızdırap gibi geliyo. bunu niye yapıyorum bilmiyorum. yazmak rahatlatır falan siki diyil. rahatladığım falan yok. aksine acizliğimi gördükçe kendime olan nefretim artıyo. lanet olsun beni ben yapmıs olan herseye. geçmişten nefret ediyorum. belkide herşeyden.

niye yaptığımı bilmeden ölye mal gibi yazıyorum. hiç bi sikin düzelceği yok. hiç bi sik yoluna girmiycek. hiç bi sik daha az sikik olmıycak. nefret. sadece saf nefret. sokağa cıkıp ilk gördüğüm kişiyi yere yatırıp yumruk vurmak istiyorum. anlı kanıyana kadar yumruğumu anlına vurmak istiyorum. sonrada çekip gitmek. arkama bile bakmadan.

ne oluyo lan bana. niye ağlamaklıyım lan? niye gırtalığımı sıkan bilmediğim bi el var. ve o el niye gırtalığımı yanlızca eylenmek için sıkıyo. niye tüm kuvvetiyle yüklenmiyo? niye acı cekmemi istiyo. off lanet olsun herşeye. kendime size arkadaşlara dostalara bu dünyaya bana sırtını dönen herkese iyisin diyenlere beni düşünenlere hakkımda konusanlara hepsine lanet olsun. benim acım onlarınki olsun. nefret ediyorum hepsinden. bu işten bu durumdan kendimden nefret ediyorum.

o gırtlak acısından nefret ediyorum. yarındanda. şimdidende. öfkeliyim. kızgınım. neye yada niye olduğunu bilmeden. aynaya bakıyorum. kimseyi göremiyorum. kendim bile beni terketmis. ben bile benden sıkılıp gitmiş. ona bişey diyemem. imkanım olsa ben bile beni terk ederdim. ben bile bunu söylerken nası olurda yanlızım diye zırvalayabiliyim? ama hayır hiç bi zaman yanlızım diye üzülmedim. hep nefret ettim. bu acizliği nefretle kapattım belki. simdi nefretim kendime döndü. canım yanıyo. duyguların yüz ifademi değiştirmesi canımı yakıyo. içinde bulunduğum hal canımı yakıyo. hissetiğim acıyı hissedemiyorum. bu acıyı hissedemiyorum. bi acı var biliyorum canımı yakan bişey. ama o acıyı bile hissedemiyorum. nerem acıyor bilmiyorum. kalbim beynim boğazım? hiç bi fikrim yok. hissetmeyi bile bıraktım sanırım. sadece boğazımdaki acı kaldı geriye. sanırım oda insan olduğumu unutmiyim diye. ama lüften lütfen yalvarıyorum lütfen biri söylesin bana ne oluyo..

Bir kralın çatırdayan tahtı

Ben bir kralım. Ucsuz bucaksız olmasada 11-12 metrekarelik bi krallık. en azından benim lan işte ne bıy bıy yapıyonuz. zaman zaman iki kardeş arasında pay olsada bazende tek başıma hükümdarlık sürüyorum. ama şu günlerde en büyük korkumu yaşıyorum. krallığım çatırdıyo çünkü. kendi zihnimde kurduğum tahtın yanışıyı krallığın çöküşünü izliyorum. ve yapabileceğim hiç bişey yok.

üstelik bunu yıkanda benim. kendi içimdeki sıkıntıda krallığımda günden güne yıkılıyo. o içinde mutlu hissetiğim yer yanmaya başladı. kapılar kapandığında sadece bana ve hayyalerime ev sahipliği acan o cennette artık bizden başka kabuslar ve olmamışlıklar kol geziyo. kısacası günden güne hükümdarlığımın elimden yitip gittiğini görüyorum. ve hiçbişey yapamıyorum. ne odamın içinde yankılanan müzik neşelendirebiliyo beni nede kendi hallerim. hayal kurmaktan bile sıkıldım. olmiycanı bildiğim halde 'zihnimde olur ama' dediğim şeyler bile artık zihnimde olurluktan çıktı. hiçlik var artık kırallığımda. halkım bana sırtını döndü. kendim bana sırtını döntü. zihnim beni arkamdan bıçakladı. kendi sikastine kurban gittim sanırım. neşe yerinde acı var artık. zevk yerine ızdırap. hayal yerine kabuslar var. artık bunlıyorum kendi içimde ve sarayımda. bedenimin ruhumu günden güne ezdiğine sahit oluyo gözlerim. kendi harcanmıs varlığımı görüyorum. krallığım zındanım oldu sanki. kendi kurduğum krallığın esiri oldum. ve en acısı beni bu hale yanlızca cennetimde hayat bulan hayallerim soktu.

yapabileceğim hiç bişey yok. başarısızlıklardan kaçmayı öğrendiğim gibi artık bu acıların beni hırpalamasına katlanmayıda öğrenicem. belki öğrenmicem. kaçışların en mutlağına gidicem. bilemessin bilemem. yanlızca krallığımdaki o eski mutlu günleri istiyorum o kadar.

Dalgamı geçiyosun benle yaşlı dede?

Genellikle içi sıkılan bi adamım. Hani herkes yaz tatilini bekler ya. Şu günlerde daha tatil başlamadan tatilden nefret ettim. Tüm arkadaşlarım biyere gidicek. Bense kalıcam burda. Ne kimse olucak konusucak nede buluşup bişleyler yapabilecek. Ölesiye sıkılıyoken bide kimse ile dertleşememe çaresizliği bastırıyo daha tatil gelmeden. Tatilin gelmesini istemiyorum ben. Şu günlerde hayattan zerre keyif almıyorum. Üstüne acı veriyo bana. Sıkıldım yaşamaktan resmen. 17 yıl yaşamışım lan işte neyime yetmiyoki. Çok bile yaşamışım lan bence. Bi bu kadar yıl daha ızdırap çekmeye niyetim yok. Çekemem.

Zati içimde geçmeyen bı sıkıntı var- berbat bi gün' den sonra başladı o sıkıntı. hala geçmedi. içimi yiyo hep- üstüne bide bunlar eklenince hayat dahada dayanılmaz oluyo. Bende kendimi o eski dostun kucağına atıyorum. Giriyorum kırallığıma kapatıyorum kapılarımı. Dış dünyayı kestirip atıyorum. Sadece ben ve müzik kalıyoruz. İkimiz. Beni asla bırakmıcak dost. Hep yanımda olan kadim dostum müzik. İstediğim kişi geliyo o anda yanıma. İstiyosam zakk abiyi çağırıyorum istersem dave abiyi ister klipleri geliyo youtupdan ister canlı izliyorum divididen. ama ilginçtir onlar bile alamıyo sıkıntımı. onlar bile çözemiyo içimdeki düğümü. bişeyler sürekli içimi yiyo. televizyon karşısında uyanıyorum. sakallarım uzadı kesmiyorum-keçi sakal diyil ama. keçi sakal severim kesmem ama daha cok böyle yanakta cıkanlar bıyıklar favoriler falan. onları bile kesmeye üşeniyorum- günün başıyla sonu aynı artık. uyandığımda lanet ediyorum kendime güne herkese.

bazende pc koltuğunda uyanıyorum. bu sabah olduğu gibi. abim apartmanın terasında babannemlerde yatıyo oda bana kalıyo. gece boyu yanlızlık. bende pc koltuğunda uyuyorum. ama bilgisayar başında falan diyil. gayet pc yi kapatıyorum 10 bucukta yarım saat televizyon izliyorum sonra onuda kapatıyorum. biraz sonra ışıklarıda kapatıyorum. karanlıkta koltukta oturuyorum öyle. sonra uyuyorum. ve uayndığımda onu görüyorum orda. hep orda durup bana bakıyo. bana bakarkende ağlıyo. halime ağlıyo sanki. sanki ne hissetiğimi biliyo ve ağlıyo bana. benim yerime o ağlıyo sanki. nefret ediyorum ondan. dövmek parçalamak gözlerini oymak istiyorum onun. o kimmi? o işte bu herif.









odanın duvarında duruyo. tam karşımda. ne zaman baksam ağlıyo. bana ağlıyo sanki. halime ağlıyo. ben ağlayamadığım için ağlıyo

16 Haziran 2010 Çarşamba

Berbat Bir Gün

16.06.2010. bugunun tarihi. hayatımın en berbat günleri arasına sokabilceğim günlerden biri. Oysa yaman ne güzel gel taksime gidelim demişti. Gitseydim hiç olmazsa başıma bunlar gelmezdi.

Saat 1 demi ne başlıyomus gösteri. ha barı ondanda bahsediyim. Okula istanbul 2010 kültür başkenti geyiğine iki milyar vermişler bizi kültürlü bi proje yapın demişler. ortaya 7 tepe 7 sanat cıkmıs. biz 3 ünü görebildik. tiyatro müzik resim. zaten resim kısmı tırtlar tırtı. ha resimler diyil ama. yani salon girişine öylesine konulmus büssürü tablo o kadar. sadece geçerken bakıyosun. yanında ne cizenleri var nede o tablodaki görüntülerin anlamlarını hikayelerini öğrenebileceğimiz bi kişi. öylesine laf olsun diye konulmus yani.

sonra müzik kısmı. bi abi vardı kasdavı kazanmıs. ilk gördüğümde abiye ölümcül saygı duymustum. böyle uzun saçlı sakallı falan. elde gitarla geliyodu. aboo abi lan işte bende böyle olcam. bunun bi değişiyi demiştim. adam 'homoseksüel gey müzik' çi çıktı. hani böyle kızların ayhh diye izlediği gitar calan tipler varya onlardan. akdeniz akşamı abisiymiş meğersem abi. yıkılış.

sonra tiyatro. tüm oyundan aklımda tek bişey kaldı. brosunuda getirmiş. yazan zihni tebrik etmek istiyorum. bu kadarmı kötü bi tasvir olur. ayrıca lütfen lütfen artık 'geldim' e 'celdim' 'gidiyorum'a 'cideyrum' diyerek olusturulan çakma skik karadeniz şivesini kullanmayın ya. bir rizeli olarka rica ediyorum sizden. ne ekmeğini yediniz arkadaş celdim in. celdim ne lan celdim ne!

ulan hadi oda diyil bu tiyatrocular nerdeyse okulun baya bi günü prova diye sınıftan cıktılar falan. oyun taş çatlasa 20 dakka. ulan o kadar provaya gidince bende böyle destansı bi tiyatro izlicez sandım. yani shakespeare den falan othello hamlet falan gelcek bekliyodum 20 dakkalık bi oyun geldi. ulan o diyil deseler anıl gel bidaha oynicaz cıkar oynarım. yemin ediyorum öyle roller vardı. misal baba war ilk olarak türkçe okuma sahnesi sonra matematik sorusu sonra iğrenç 'dayım' espirili tarih sorusu. sonra anne ile kavga. sonra içki sahnesi sonra ayakkabı sahnesi. sonrada cocukla ona ne bana ne sahnesi o kadar. düşün o derece tırt. cıkar oynarım yemin ediyorum.

bu arada 3 sanat vardı demiştimya benim hatam 4.. şiir dinletisi vardı bide. olmaz olaydı. arkadaşım hatunlar ne seviyo lan 'sen'li şiirleri. tamam anladım yaradılış olarak duygusal varlıklarsınız tamamda ulan bi şiirede bu kadar anlam yüklenmez ki lan. adam şiiri yazıp kazandığı parayla evinin mutfağına laminant parke alıyo sen hala romantik tam benim hikayem diyosun. lan laminant parke diyorum ya! ne seviyolar içinde bol 'sen' li şiirleri.

ve işte aslında günümün en berbat kısmı cıkıştı. geldiğim arkadaşım program bitince başka arkadaşlarıyla internet kafeye gitti. o an şunu hissettim. 'saf yanlızlık'

yanlız olmak alışık olduğum bişey ama bu sefer 'yanlız hissediyodum'. gerçekten berbat bi şeydi. sürekli en yakın doslarımla yürüdüğüm o yolu bu sefer tek başıma yanlız hissederek yüriycektim. o an o günden ölesiye nefret ettim. keske gelmeseydim dedim. gözlerim doldu lan varmı ötesi! uzun süredir hissetmediğim bi şekilde yanlız hissediyodum. yolun yarısını kendi kolumu sıkarak geçirdim. kolumu sıkıyordum çünkü birini hissetmek istiyodum. yanlızca hayal olan , gerçek olmayan biri olsa bile. yanlzıca yanımda 'var' diyebileceğim birini istiyodum o an. o yüzden belkide o kişinin koluydu o. öyle hayal ederek kendi koluma yapışmıştım. farkettiğimde kolum kızarmıstı. normal şartlarda buna gülümserdim ama yapamadım. moralim felaket bozuktu çünkü. o an tamemen yanlızdım ve moralimi düzeltecek kimse yoktu. evde olmayı istiyodum. oraya hiç gitmemeyi o yolu hiç tek yürümek zorunda kalmıs olmamayı diliyordum.

olmadı.

yanlızdım o yolu yanlız olarak yürüdüm. o an herkese lanet ettim. herşeye. bu gune lanet ettim. bu günü düzenleyenlere lanet ettim.

Yanlızdım o yolu yanlız olarak yürüdüm

14 Haziran 2010 Pazartesi

Başarısız

Önemli olan mutlu olmak yada zevk almak diyil sanırım. Yani biri-bu birinin özel biri olmasına gerek yok. herangi biri. sen yada ben- eyer mutlu olmayı bilmiyorsa asla mutlu olamaz. anahtarda bu işte 'bilmek'. kullanmayı bilmek. bir insan hiç tamemen çaresiz olabilirmi? bir insan hiç tamamen dibe vurmus olabilirmi? nası bi insan için hiç çıkış yoktur?. evet bu hayat bir insan için gercekten uzun. diptekilere pek çok merdiven sunuyo. herkese bi merdiven indiriyo.

bu görüşle herkesin 'doğru zamanı' gelecek ve herkes rahata kavuşacak diyebilirsiniz. bu 'umit' e bişey diyemem. ama az önceki sorunun cevabını biliyorum. hani su nası bir insan asla içinde bulunduğu kuyudan cıkamaz sorusunun cevabı. cevap o kadar uzakta değil aslına. sadece 'merdiven çıkmayı bilmeyenler' hayatın sunduğu merdivenden yararlanamaz. ve işin acı tarafı merdiven cıkmayı bilmeyenler ordan asla cıkamaz. cok kişi onu cekmeye calısır ama sonuc yine hüsrandır. sonunda o kuyuda unutulur. cıkmak istemiyo denir unutulur. ama bu bi düşünceden başka bişey olamaz asla. kuyudakinden başka kimse bilemez cıkmayı ne kadar arzuladığını ve dışardakilerden ne kadar nefret ettiğini. ama sonuç ne olursa olsun asıl 'sonuç' değilmez. cıkmayı bilenler devam eder bilmeyenler sadece bekler. ne mervideni bekler nede onlara uzanacak eli. sadece kuyunun üstlerine yıkılacağı zamanı beklerler.

ve burda başka bi soru geliyo aklıma. bu insanlar ne yaşamış olabilirki merdiven tırmanmayı öğrenmeyi reddetmişler yada başlarından ne olaylar geçmişki o merdiveni tırmanmayı unutmuşlar? sanırım buda o kişilerin haricinde kimsenin bilemeyeceği ve asla anlayamayacağı bi soru.

insan olmanın en karmaşık yanlarından biri bu sanırım. etrafınızda size 'sizi anladığını' söyleyen o kadar cok insan varki. etrafımızda bizi anladığını söyleyen o kadar cok kişi varki. yanlız tahminlerle yargılayıp sonrada anladıklarını söyleyen o kadar cok kişi. ve belkide daha acısı etrafta 'kimse beni anlamıyo' diyen o kadar cok insan varki.

Kendini kendinden başka kimsenin anlayamacağı gerçeğinden korkan o kadar çok kişi

13 Haziran 2010 Pazar

Trip at the brain. -yani beyne yolculuk- a travel yada a journey to the brain de olabilirdi

-Bu yazıyı suicial tendendies-trip at the brain sarkısından ve klibinden etkilenerek yazıyorum. yazma fikri ordan geldi-



BAYANLAR BAYLAR! HEPİNİZ BURAYA BAKIN! BURDA BU SİRK İÇİNDE GÖREBİLECEĞİNİZ EN MUHTEŞEM EN SIRADIŞI EN İLGİNÇ ŞEY VAR! HADİ ÇEKİNMEYİN VE İÇERİ GİRİN. GİRİN VE KENDİ BEYNİNİZDE BİR YOLCULUĞA ÇIKIN!

Şehrimiz büyük şehirlere giden yolların çoğunun geçtiği bir şehirdi. Bu yüzden yılın pek çok zamanı büyük şehirlere giden sirkler şehrimize uğrar hem dinlenir hemde yol paralarını çıkarırdı. Çocukluğumdam beri pek çok sirk görmüştüm. Adeta sirk çadırları içinde büyümüştüm ve buda beni sirklere çok meraklı biri haline getirmişti.Belki binlerce sirke girmiştim onlarda binlerce farklı oyuncak görmüştüm. Hatta çoğu oyuncağın ve 'sihir' in sırrını biliyordum.Ama daha önce böyle bi oyuncak görmemiştim. Oyuncak odasının girişndeki adamın bana baktığını farkedebiliyordum. Bana bakıyor ve gülüyordu. Sanki az sonra ona gideceğimi biliyor gibiydi. Ve haklıda çıktı. Bu çağrıya karşı koyamadım. Yanına gittim. Tam yanına ulaştığımda üzgünüm ama artık kapalıyız dedi. Ona az önce insanları çağırdığını söyledim. Bana o saatler önceyi dediğimde 'herkesin zamanı kendi saatine göre akar' dedi. Gülümsedi ve 'sanırım sana bi değişiklik yapabilirim dedi ve beni odanın içine soktu. Hiç görmediğim bi oyuncak olucaktı. Heycanlıydım.Makine benzeri bi şeydi. Rengi pembe ve kıvrımlıydı. Kenarlarından salmamsı bi sıvı akıyordu. 'Beyin' dedim. 'Senin beynin' dedi. Az önceki ifadesi aynen duruyordu yüzünde. Odanın içine girdim. Karanlıktı. Birden bir ışık parladı. Hiç beklemediğim için gözlerim acık kalmıstı. Yada ışık göz kapaklarımı yakmıs ve göz yuvalarıma girmişti. Emin dediğildim. Bu ışık parlamasına rağmen çok net bir şekilde adamın 'Bu beyinde hiç bir sorun yok!' dediğini duydum.


Az önceki odadan cok farklı bi odadydım. Odada sadece bir kapı vardı ve o kapıda tam önümde duruyordu. Yavaşça kapıya ilerledim kapı kolunu tuttum çevirdim ve içeri girdim. Kapı kolunu çevirmemle ilk duyduğum ses etrafta yankılanan müzik sesiydi. Sanki aynı anda sevdiğim tüm grupların sevdiğim tüm parçalarını dinliyor gibiydim. En güzel yanı ise hepsi anlaşılır bi şekilde geliyordu.Hiç bir şarkı birbiriyle karışmıyordu. Hmm neyse en azından müzik güzel dedim ve ilerlemeye devam ettim. Etrafta onlarca kişi vardı. Hepsi hızlı hızlı yürüyor bazıları bir şeyler karalıyor bazıları siliyor bazıları yakıyor bazıları ise öylece yatıyordu. Ama işin en ilginci hepside benim aynımdı. Bütün bunlar olurken çok rahattım çünkü bunların oyuncağın numaraları olduğu biliyordum. İyi teknoloji yapmıslar haa derken ben geldim. Yani bana benziyen ben. Anaa sweating bullets klibi gibi olduk lan az sonra hello me meet the real me dicen dimi euhe euhe dedim oda euhe euhe dedi. Ama gülüşünün uzunluğu ses tonu ve şenliği benle aynıydı. Ben eauhahahaha diyince yok lan o kadarda komik değildi dedi. İçimden vay be teknolociye bak dedim. Ben bunu derken bana dönüp

Anıl kendi beyninle tanış.Burası senin beynin dedi. Hasktiiiir dedim. 2 oda 1 salon daireydi lan burası. Hayır beynim cok süper deyil biliyorumda bu kadarda tırt olcağını tahmin etmemiştim hiç. Çaktırmamaya calısarak ee sen nesin buranın lideri falanmı dedim yok la ne lideri nerdeee tırttan işçiyim ben. iç ses gibi bişey yani dedi. haa dedim. oda anladın dedi. Ee gezelimmi dedi tamam dedim. Etrafta büssürü masa vardı. Etraftaki büssürü 'ben'in arasında uzaklardan bir şarışın kaslı hemen dikkatimi çetki. O kim lan dedim yanımdaki bene.Git kendin bak dedi. Yanına gittim. Hasktiiir kıvanç tatlıtuğ dedim kıvanç diyil behlul canım. Behlulum ben. Beni beren saatle yiyişiyorum diye seviyosunuz kıvanç dediğin evde oturup dambıl kaldıran monopoli oynıyan farmvilde inek besliyen biri dedi. Dedim yiyiştiğin bihter dedim dedi yok beren o. ben berenle yiyişiyorum bi televizyon karakteriyle değil dedi. Dedim peki senin burda ne işin var? dedi anıl ben senin olmak isteyipte asla olamayacağın kişiyim dedi. Dedim ne alakası var lan ben hiç behlül olmak istemedimki dedim yapma anııl herkes behlül olmak ister dedi. aldım duvardan baltayı indirdim bunun sarı anlına. o balta indi ya bende bir rahatlama bir huzur nasıl bişey anlatmam. oh bee dedim. baktım yerde zıbarırken bacağımı tutuyo anıl neden anıl yardım edebilirdim sana diyo. sıs la diye ayakkabıylan ezdim bunun kafasını. kafasına tekmeyi yiyince ecihe ecihe diye kaçtı kayboldu birden. O gidince tüm personel bir hohh dedi. Biri geldi saol dedi bana. Dedim yapılması gerekeni yaptım.

sonra eski bi dolap gördüm. dedim bu dolap ne? benlerden biri hayallerin dedi. gidip dolabı açarken biri hayııır durr dedi ama çok geçti. açmıştım. böyle büssürü cd düştü üstüme. ama eski cd ler. bunlar ne lan dedim. hacı onlar senin hayallerin. doslamak çok zor oluyodu bizde cd ye kaydedip öyle tutalım dedik anca sığdırdık dediler hep bir ağızdan. hep bir ağızdan diyince korkunç oldu tabi. dedim niye bunlar bu kadar eski? bu sefer teki insan gibi çıkıp çünkü uzun süredir hayal kurmuyosun dediler. En son bi tane hayal kurdun oda olmadı nefrete dönüştü. bizde bünyeye zarar vermesin diye yaktık o cd yi dediler-sadece bazı kişilerin anlıyabiliceği mesaj var burda. herkes anlayamaz yani deneme. zati o herkesin haricinde olan 3 4 kişiysen direk haaa ulan ilahi anıl diceksin- dedim iyi yapmışşınız hacılar. eyvallah dediler. birden odaların birinden bitane berduş zayıf çelimsiz ve fakir bi herif girdi. arkasından uzun saçlı sakallı pantera tişörtlü şortlu dövmeli iki eleman girdi. sonra başka bi odaya daldılar hemen. dedim bunlar kim? dediler onlar senin gelecekte olmak istediğinde olmak istemediğin anıllar. sürekli kavga ediyolar. bi ara barıştıralım dedik olmadı kendi hallerine bırakalım dedik. bunları derlerken olmak istemediğim eline oldun almış olmak istediğimi kovalıyodu olmak istediğimde abey daha yeni amelyat oldum dur vurma abey diye çirkinleşiyodu. iyi yapmıssınız dedim. sonra ufak bi giriş gördüm. dedim bu ne. dediler orası patronun odası. en son durak. gir bak.

içeri girdim. karanlıktı. biraz daha ilerledim. ilerde bi tane daha ben gördüm. oo patron naber ya diye elimi kaldırdım oda aynılarını yaptı. biraz daha yaklaştım ve bunun bir ben olmadığını bunun ben! olduğumu farkettim. bir aynandı. ve üstünde 'Bu beyinde hiç sorun yok' yazıyordu. Bu yazıyı mırıldandığımda gözlerimi o pembe vıcık oyuncağın içinde açtım. Adam aynı ifadeyle günaydın saatler sonra uyanabildin he bi an hiç geri gelmeyeceksin sandım' dedi. dedim ama daha bikaç dakka oldu. bana aynı ifadeyle bakıp 'Herkesin zamanı kendi saatine göre akar' dedi. Ona bakıp gülümsedim. Bana tekrar 'emin ol Bu beyinde hiç bir sorun yok' dedi

Evde Tek Başına

Işıklar! Kamera! Sette sessizlik! Rollere girin! 3 2 1 KAYIT!

Yaza doğru olan haftasonlarında genelde annemle babam kurtköydeki eve geçiyolar.-kurtköyde bi evimiz var.site içinde falan böyle. site içinde ama zannedersin site içindeki tek canlı varlık biziz. yaşı bana en yakın kişilerin alt sınırı 10 yaş üst sınırı 30. yani genelde 7 -8 yaşında çoçuklar ve 40 yaşında adam ve kadın lardan oluşan bi koloni düşün. o kolonideki tek genç ergen benim.. e ne güzel sessiz sakin yer işte dersende oda yemez evin yanından ankaraya giden otoban yol geçiyo falan. anlıcağın cok sevdiğim bi yer değil-

anne baba olmayınca bende evde abimle kalıyodum. evde ana baba eksik oluncada bu eksikliği abim arkadaşlarını çağırarak kapatıyodu. hal ölye olucna ev benim tabirimle bir ''günah yuvası'' na dönüyodu. e ben bu durumdan en az etkilenen insandım tabi. onlar salonda olurdu ben odada izole bi hayat sürmeye devam ederdim. büyük mallık. içerde ne muhabbetler dönüyo ben mal gibi oturuyorum. ne gibi muhabbetler deme dediğim gibi mal olduğum icin gidip öğrenemedim. ama gülüşmelerden iyi bişey olduğunu tahmin ediyodum. ya harbi komik bişey var yada gülün gülünde cok süper bişey olduğunu sansın mal. aslında şu anda borsada dolar parametrelerini konuşuyoruz ama o mal acayip geyik muhabbeti dönüyo sansın diyip gülüyo olabilirler.-bu arada uzun cümle kurunca garanti anlatım bozukluğu yapıyomusum onu farkettim. cümlenin başı ve sonu birbirini tutmuyo. özne yüklem uyuşmazlığı oluyo hep.- ne diyodum he ben bunlar gene gitti ev günah yuvasına döner diye beklerken abimde gitti lan. valla gitti. ev bana kaldı. ey okur oh ne güzel ev sana kalmıs işte daha ne istiyosun deme sakın! hayır diyer insanlık evde tek olunca cok değişik aksiyonlara girebilir. ama benim evde tek kalmam benim için felaket. zaten yanlız olan bünye iyice çöküntüye girer öyle mal gibi beynin yarısı kapalı halde takılırım. gün boyu cartun netvork nikoledyın izleyip çekirdek çitlerim falan. kahvaltı bile yapmadım lan bu sabah. -çaktırma- gereklikikten bi iki dilim ekmeği yağladımda yuttum o kadar. bir demlik cay demledim 2 bardak içip bıraktım. yeni farkettim cayı 9 da demledim saat 5 bucuk olmus o cay hala orda duruyo.

bide yanlız olunca bazı şeyleri suclucak insanda bulamıyosun. misal kendimden tiksiniyorum su anda. zaten fazla terleyen bünye bide yazın sıcağını yiyince iice ter atıyo. her yerim yapış yapış ıslak ıslak. porno sonrası aktörlere döndüm lan! üstelik tırt olanlarına. odam parfümeri dükkanı gibi oldu. daha tam kokmuyo ama ne olur ne olmaz diye gaz bombası niyetine saldım deyedorantı saldım oda sipreyini hitlerin gaz odası gibi oldu -küfür--artık küfür etmiyeceğim. hassketörr. daha doğrusu ağır küfürleri sansürlicem. niye bilmiyorum. hatta büyük ihtimalle yapmicam bile- hitler gelse -küfür- ulan 40 yıllık almanım binlerce bilim adamım var böyle bir yoğunluk böyle bir ortam elde edemedim der. harbi edemedi! odadaki deyedorant ve sıprey ete kemiğe büründü geldi odamın kanepesine oturdu yazıyı yazarken bana orayı böyle yapma burayı böyle yazma diye fikir verir oldu. dedim ya iki bardak çay içtim diye. sormuş olmanız lazim 2 dilim ekmek yemissin 2 bardak çay içmissin ne alaka diye. cayların birini o içti zaten! yada yavaştan deliriyorum bilemicem. aman ne ekmeği yendi bu delirmeninde haa. piskoloğa giden reklam yapar oldu! bide lafı varya 'dişin ağrıyınca dişçiye gidiyosun ruhun ağrıyıncada piskoloğa gidiceksin şekerim. gayet normal ne varki bunda' diye. ulan tırtoloş iyi diyon güzel diyonda ben dişçiye gidince reklam yapıyomuyum! bu lafı diyenlerin onda dokuzu hatta tamamı lan tamamı o lafa kendine inanmıyo. piskoloğa gidiyo diye kendini süper farklı über güzel bi insan sanıyo. bok öylesin sende sıradan ahmetsin leylasın lan işte. bi piskoloaa gittiniz diye götünüz kalkıyo hemen! bide daha önceden gidenlerin yeni gidenlerin ilaçlarını inceleme ski varya. aa sana bunumu verdi bana xearolet verdi seninki çok düşük dozla başlamış falan derler. ulan düşükse yut lan tüm kutuyu diye göndercen kutuyu midesine prospektüsüyle beraber ıkınsın dursun pezevenk. bu arada xearolet diyince hap oluyo xearoletin diyince yüz kremi oluyo. bana ölye geldi yani bilemedim.

nese işin özü evde yanlızım fenada canım sıkılıyo. pazartesi olsun okula gidiyim muhabbet olsun istiyorum.

istediğin gibi kal!-kalın sağlıcakla çok kullanıldıya kilişeye girmicemya artisimya ben illa böyle anten laflar edicem öyle bitircem yazımı. amma y.rrak gibi bi adam oldum lan

5 Haziran 2010 Cumartesi

Pandoranın Kutusu Ve Ben

O gün hayatımın en garip günüydü. yani tamam cok daha ilginç seyler olmustu ama o gün cidden bi insanın hayatının- ve hatta tüm dünya insanlık tarihinin- en ilginç olayı oldu. hiç beklemediğim bişeydi. yani tamam o gün evden okula gidicem diye cıkmıstım. bir insana hacı bugun evden okula giderken başına cok acayip bişey gelicek dediğinde binlerce acaip şey gelebilir insanın aklına. ama inanın böylesi gelmezdi.

sadece okul servisimin gelmesini bekliyordurm. sabit bi şekilde durmuş önümdeki dükkanın vitrinindeki aşortmanları inceleyerek servisimin gelmesini bekliyordum-hanı daha önce anlattığım bana kabir azabı veren servis varya işte o- beklerken köşeden belediyenin sokak temizleme kamyonu geçti. sokak temizleme kamyonu dediğime bakmayın bildiğiniz su tankeri. sadece üstünde zeytin u nu yazan bi su tankeri. evet b ve r harfleri yoktu. sökülüp düşmüştü. abiler tankerden gelen tayzikli suyla sokağı yıkarken 9-10 metre öteden labada lubada diye üstüme yuvarlanan bişey gördüm. tekerlek gibi saydam bişi. pıt diye ayakkabıma çarpıp durdu. gözüm üstündeki yazılara ilişti. 'dokunma' 'elleme' 'eline almayı aklından bile geçirme' 'şok fiyat yarım kilo 3.99 tl' . işin garip olanı oydu zaten. sütaş yoğurt kabı kapağında niye dokunma yazsınki? hmm ben bunu inceliyeyim bari diye eyilip kapağı elime almamla kendimi çok farklı bi yerde buldum. böyle mağra gibi karanlık rutubetli bi yerdeydim. ulan bi anda noldu nasıl oldu nun cevabına düştüğümden ışınlandığım gerçeği gözümden kaçmıstı. sonra sonra geldi aklıma. obaa ışınlandıydım lan! bu kapakta onu harekete geçiren bir çeşit ateşleme mekanizması olmalıydı. rus bilim adamlarının böyle bi proje üstüne çalıştığını okumuştum. aleti saklı tutabilmek için yoğurt kapağı şeklinde yapmıslardı demekki. ben böyle düşünürken gürleyen bir ses ta derinlerden gelerek NE RUSU NE IŞINI LAN MALOZ GİBİ DURMADA KAPAĞI VER BAĞAAAA! diye inletti tüm mağrayı. bu sesin üstüne tek söyliyebildiğim hasktiiirr olmustu.

sonra sesin geldiği yere bakmamla bi hasktir daha çekmem bir oldu. mavi bir cüppe içinde genç ama devasa boyutlarda bir kadından gelmişti bu ses. üstelik bu kadının bacakları gövdesine göre çok ama çok kısaydı. kimsin lan sen nere lan burası nası bi dalganın içine düştüm lan ne biçim bi alem lan bu diyince lanlu lunlu konusma çarparım ağzının ortasını diyince ortam gerildi bi an. bi süre bi sessizlik oldu. böyle sessiz sesszi karşılıklı dururken bak canım bak güzelim bak bitanem bak hayatımın anlamı hadi uzatma ver şu kapağı dedi. hazır ortam ısınmışken zaman kaybetmeden yapıştırdım soruyu. sen kimsiniz acaba ya?!.

ben pandorayım demesinmi? ulan hani hafiften inanmıştımda. sonucta bu kadar olay üstüne ucan fil bambi nin ruhuyum dese onada inancaktım. o elinde tuttuğunda benim kutumun kapağı. insanlığı ve dünyayı tüm kötülüklerden kurtarma sansı elinde. hadi ver o kapağı ve bitsin bu ızdırap dediğinde ben çoktan ulan pandoranın kutusuyla yoğurt kabı kapağı ne alaka diye düşünmeye başlamıstım. sonradan üst üste şok edici şeyler farkettim!

hatunun bacakları kısa değildi! çömmüş duruyordu. çömdüğü içinde kısa gözüküyordu. üstelik ulu orta değil bir yoğurt kabı üstüne çömüyordu. bunu farketmemle az önce yıldırımlar saçan tanrıcaya olan saygım bi anda yalan olmustu.

piii allah belanı versin yoğurt kabındanmı yaptınızlan kutuyu diyince ehe ehe yani şey biz bütün sandıkları arese verdik savas var diye yani ehe aslında var yani ehe ehe diyip kıvırmaya calısırken dahada iğrençleştiğini görünce tamam lan tamam yeter dahada çirkinleşme dedim. sevindi bi bunu duyunca. rahatladı.

ulan başka şey bulamadınızmı antik vazoya koysaydınız bari bide yoğurt kabına koymuslar diyince bi kere daha bi kızdı bu. yine gürleyerek YOĞUĞĞRTTH KABININ GÜCÜNÜ HAFİFE ALMAAAAĞĞ diyince bi kendime geldim ben. harbi yoğurt kapsız dünya ne yapardı. en azından türk aileleri ne yapardı. hakkı vardı. ama biraz.

sonrasında buna dedim pandoş-artık samimileşmiştik- senin kase o kabı tam kapatmıyomu? dedim. dedi yooo tam oluyo hatta cuk oturuyo resmen a hahaha ahaay! dedi. ee o zaman bu kötülükler nası sızıyo dışarı dedim. demez olaydım. canım böyle 3000 yıl otur bu pozisyonda. altına al 3000 yıllık küflü yoğurt kabını. 3000 yılın acısı ve bağırsak sancısıyla öyle bı sızdırırsın ki kötülüğü berlin duvarı dayanamaz demesinmi. ulan koskoca tanrıçasın bu kadarmı çirkinleşebilirsin yaaa. bi an soğudum bundan. dedim kapağı veririm ama bi şartla. nedir seçilmiş kişi? nedir kurtarıcı? söyle hemen yapıyım dedi. dedim bırak şimdi bu holivud ayaklarını. bana geri dönüş kapısı aç dedim. şak diye kurdu portalı önüme. kafamı soktum bizim sokak. dedim fırsat bu fırsat attım kendimi portala. ben tam atarken bu ama dur ya kapak dedi dedim yemişim kapağı pazartesi pikniğe gitçez biz firizbi oynicaz onla dedim. dedi peki ya insanlık peki ya dünya. peki ya sevdiğin insanlar!

Dedim '' İnsan sevmiyorum hacı ben.

3 Haziran 2010 Perşembe

unutkanlık

çok skik bişey lan. bu arada şunu farkettim ben ne çok 'ne garip' 'çok garip bişey' 'çok skik bişey' diyomusum lan. nerdeyse tüm yazılarımın girişi öyle. ilginç. ha bide bu var. ilginç. bok ilginç. herkes biliyo ilginç olmadığını. hala ne ilginçliği yapıyon. bi gün dövücem lan kendimi. sağlam dövücem ama.

nese ne diyodum unutkanlık. hah çok skik bişi. lan bak gene! neyse. harbi ama bazen büyük sorunlar yaratabiliyo unutkanlık. misal su anda bunun yerine başka bi yazı yazmam gerekioydu.--ulan patlamıs mısırdan ellerim yağ oldu kabir azabı gibi klavyeye dokunmak- ama ne yazcamı unuttum. o diyil ulan çok süper konu bu haa. bunla ilgili çok güzel yazıcam diyodum ona üzüldüm. nede güzel konu bulmuştum lan. şey lafı geldi aklıma bi tanıdık demişti. abi çok güzel fikirlerim var. nedir? bilmem daha aklıma gelmedi. ama cok güzeller. buda öyle oldu işte. çok güzel bi konuydu bitek o. yani konu ile ilgili bitek onu hatırlıyorum. güzel bişeydi. büssürü komiklik vardı için. çok güldürülüydü.-uykusuz okuduğum cok belli oluyo lan. yada bitek ben farkediyorum- nese ne diyodum. unuttum. ulan o diyil ben bu konu ile ilgili önceden yazmamışmıydım lan. hatırlıyamadım. ama şimdi ne yazdım diye bakmayada üşeniyorum biliomusun. bakmıcam o yüzden. sende bakma. ne işin var. boşver. gereksiz ayrıntılar bunlar.

aslında unutkanlığın bazı iyi taraflarıda yok diyil hani. misal doğum günlerini unutmak süper bişey bence. çıkarcı pislikler sana gelip bak doum gunum cumartesi bakırköyde dizboyu kafede mutlaka gel diyo. tabi bu madalyonun güzel tarafı. iç kısmında 'doğum gunum cumartesi gelip gelmemen umrumda diyil beni asıl ilgilendiren senin bana getiriceğin hediye ucuz bişey alma. bişey al ama ucuz olmasın. arada sırıtmasın yani. hediyeyi verdikten hemen sonra gidersen cok mutlu olurum mutlaka gel. hediyeyle birlikte.' diyolar. şimdi büssürü iş. git hediye al sonra haftasonunun içine et sonra git hediyeyi ver sürekli sırıtmak zorunda kal hiç sevmediin insanlarla muhabbete gir gereksiz insanlarla tanış. ama unutunca. bi unutunca. oaaah mis gibi. hafta sonunda senin oluyo hediye alma geyiğinede girmiyosun. mis gibi oluyo. bak bence unutkanlığın en güzel tarafı bu. doğum günlerini unutmak kadar güzel bişey yok şu dünyada. keske herkes doğum günlerini unutabilse. millet ay keşke geçmişi unutabilsem of aman keşke sevdiimi unutabilsem falan diyo. ulan bi doğum gunu saçmalığını unutsan dünya cok daha nefis bi yer olucak haberin yok.

bloga gelen izleyici

çok garip bişey oldu lan. blogu yazmaya başlayalı 3 ay oldu o 3 ayda izleyici sayım hep 5 ti. bi baktım 7 olmus. 5 eşit değildir 7. garip oldu. alışamadım.

hayır işin ilginç olan kısmı kim la bu iki kişi? kimsiniz lan siz?! cok acayip bişiy lan. şimdi benim yazdıklarımı hiç tanımadığım iki kişimi okuyo lan? la bak yeni okuyucu benim hikayelerimi anılarımı falan arkadaş ortamında seninmiş gibi anlatıp prim yapmaya çalışma. bi boka yaramıyo çünkü. valla. daha ben bile bi yararını göremedim. ha anlatırda prim yaparsan banada anlat lan nası yaptığını. banada aa dur bakalım ne anlatıyo bi dinliyelim desinler. çok istiyom lan bunu. hiç 'çok önemli şeyler anlatıyo hamen dikkatle dinliyelim adamı' olmadım lan ben. hep bişeyler zırvalıyo olsun fon müziği gibi adamı oldum. oda ergenliğe kadar. küçükken sesim güzeldi-okul korosundaydım lan- ergenliğe girince sevişirken böğüren gergedan yavrusu gibi oldu sesim. artık fon müziği olarakda gitmiyo. ne zaman bişey anlatsam bi sus lan şu herifi dinleyelim adamı oldum ben. çok üzücü lan. şimdi bu iki yeni okuyucum beni tanımadığı için bilmiyo nası bi insan olduğumu. ben diyim tanıma lan zaten. zerre ilginçliği olmayan fotosentez yapamayan bi otum ben. öyle biriyim yani. bişey kaybetmiyon tanımayarak. ama bunuda okuyunca garipseme diye dedim zaten. o diyilde gelen izleyiciler yazıklarımı okuyomu lan acaba?

valla bence okumuyolar lan. cidden. kendi blogları olanlar sırf izleyiciler arasında gözüksün diye izleyici olup okuyomus gibi yapıyo. çıkarcı pislikler. nefret ediyorum lan sizden. cıkarınız olmasa yanıma ugramazsınız dimi. normalde yüzüme bakmayın ama ne zaman bi rafıls bi cubuk kraker bi ne bilim eti püsküüt gördünüzmü abi naber diye gelin yanıma. gelmeyin lan istemiyorum. yada gelin lan. çok yanlızım oğlum..

2 Haziran 2010 Çarşamba

Simit

ulan aslında simit dediğin şey güzeldir. yani böyle yuvarlaktır gevrektir falan. susam vardır üstüne. bitince susamlarını parmağı ağızda ıslatıp susamlara doğru bastırarak ağıza atarsın yersin falan. dişinin arasına kaçar dilinle senle hide and seek oynayan susamı ararsın falan. ulan simit dediğin güzeldir çarpınca zıbartmaz simit dediğin!

şimdi ne alaka dicen.-gözlerimi kıstım şu anda- bunu bilmen ve anlaman için orda olman lazimdı. o sahneleri o vahşeti görmen lazimdi. simitin sırtına çarpmasıyla aağğh diye inleyeni yere attığında sekipte zıbartan simiti enseye atıldığında iki saniye omuriliğini felç eden o besin görünümlü betonu görmen lazimdı. simite benziyodu ama simit dediğin araba aynası kırmaz lan!

valla. simitin bi parçası arabanın aynasına geldi ayna kırıldı lan. aynanın camı falan diyil. bildiğin ayna yerinden cıktı böyle. bide çıtırlarından olsun demiş hayvan hefrif. en çıtırı geldi. ısırında harbi çatur çutur sesler geliyo. ama dişin parçalanıyomus onun sesi.

ulan hayatımda ilk defa taştan daha cok acıtan simit gördüm. bakırköyde otobüslerin bekleştiği yerde millet otobüs beklerken biz kendimize simit görünümlü taşları fırlatıyoduk. böyle eylence görmedim lan ben. adamın kolu kan toplamıs msnde söylüyodu. şaşırmadım. o simit yapardı çünkü. bide simitin tadı güzel diyodu. bok güzel. dilimde suya çözünmüyoduki tadını alıyım. ulan simite su döktükte yedik lan. ne simitmiş arkadaş.

taş atan çocukarın eline geçse o simit ortamı sker atarlar. polis yakalasada biz kuş besliyoduk aabi der yırtar. valla öyle lan. adam öldürürsün onla. çok ilginç bi simitti. allah kimsenin ağzına sokmasın öylesini

DESTINO










Salvador Dali ile warner Bros ortaklığından çıkan DESTİNO adlı animasyon filmden bi kare. Sağdaki bıyıklı kafa Dalinin kendi kafası. en azından bıyıklar dalinin bıyıkları. ilginç bi adammış dali. kendi gibi fikirleri ve eserleride ilginçmiş tabi. doğal olarak. 1949 yapımı bi animasyonmuş 2003 de en iyi animasyon seçilmiş. tavsiye edermiyim bilmiyorum. zira ben pek bişey anlamadım. aşk kavusamamak arayış falan. bana hitap etmiyo gibi yani. ama ne biliyim seveni çıkar belki